27 Mart 2017 Pazartesi

A Clockwork Orange - Otomatik Portakal


Orijinal Adı : A Clockwork Orange

Türkçe İsmi : Otomatik Portakal

Yapım Yılı : 1971

Tür : Suç - Dram

Süre : 2 Saat 16 Dakika

Yönetmen : Stanley Kubrick

Oyuncular : Malcolm McDowell - Patrick Magee - Michael Bates - Warren Clarke

imdb puanı : 8.3


1960'lı yılarda bozulan ahlaki gelişme ve değişmeler tam anlamıyla 1970'lerde tavan yapmıştır dünyada. Dünya basit bir düzen içinde işlerken ahlaki çöküntü yavaş yavaş kıyıya vurup insanlığa modernleşmenin verdiği haz ile kendisini yalnız ve yüce bir varlık olarak görmesine neden olmuştur. Modernleşme ile bencillik artmış modernleşmenin dışında ruhsal çöküntü her eve uğramıştır. Artık bireyler daha bencil ve toplumdan bir o kadar da uzaktır.


Başta kitaptan bahsedelim. Kitap Anthony Burgess'e ait. Ve açıkçası işleniş açısından Recaizade Mahmut Ekrem'in unutulmaz romanı Araba Sevdası'na yer yer benzemektedir. Recaizade Mahmut ekrem romanın da yanlış batılılaşmanın etkisiyle gelişen olaylara yer vermişken Burgess ise  kuralsızlığın acımasızlığın verdiği parçalanmayı modernleşme etkisiyle anlatmaktadır. Peki kurallar olmazsa ne olur? Uymazsak ne değişir işte bu konuda bir kaç kelime yazarsak ülke kurmak zor iştir ama bir ülkeyi bitirmek için önce en alt kademesinden başlamak gerekir. Küçük çekirdek ailenin bir ferdinin değişmesi lazım. Ailede ki bir birey değişir. Birey aileyi deiğiştirir. Alile toplumu, toplum da ülkeyi. Yazarın korkusu da budur aslında eskilerden kalan o İngiliz sisteminin bozulmasından korkmaktadır.


Yavaş yavaş filme gelirsek Stanley Kubrick'in şiddet şiddeti doğurur felsefesi ile işlemekte olduğu suçun çok ama suça karşılık bir cezanın olmadığı bir ortamdan bahsetmektedir. Alex'in gözünden anlatılan hikaye ile filme giriyoruz. Ve aslında bu da beynimize hem yazarın hem de yönetmenin oynadığı bir  oyun. Olayların merkezine kuruluyoruz. Hem olaylara Alex adlı anti-kahraman gözünden bakıyoruz hem de kendimizi içerde hissediyoruz. Film bizi öylesine içeri çekiyor ki filmi izlerken kibir kat sayınız yükseliyor küçümsüyorsunuz etrafınızı, toplum dışında hissediyorsunuz kendinizi, bir parça küçük dağları ben yarattım havasına giriyorsunuz.

Tam da burda kitabın yazarı olan Brugess'in kitap hakkında ki görüşüne yer verirsek ;

"Tüm hayvanların en zekisi, iyiliğin ne demek olduğunu bilen insanoğluna bir baskı yöntemi uygulayarak onu otomatik işleyen bir makine haline getirenlere kılıç kadar keskin olan kalemimle saldırmaktan başka hiçbir şey yapamıyorum..." demiştir.


Bu sözü açıklamak için en mantıklı olan şey ise Freud'un yapısal kuramına atıfta bulunmamız gerekmektedir. Aslında tamamen bilincimizi geri çeviremeseydik tüm hayvanların en zekisi olamazdı insanoğlu sadece hayvan sınıfında yer alırdı. İd yani bilincimizin karanlık yüzü bu filmle birlikte gördüğümüz kısım daima bastırmaya çalıştığımız iç yüzümüz. Eğer bilinçaltımız bize sahip olsaydı Alex gibi bireylere dönüşecektik.

Bize verilen akıl ve aklımızı kullanarak iyiyi kötüyü ayırt etme duygusu ile birleşip dünyayı yaşanılabilecek yer yapmıştır. Zamanın öncesinden gelen ahlak duygusu yok şu anda dünyamızda bireyselleşip yozlaştığımız için. Tam kırk küsür sene önce yazılan roman ya da beyazperdeye aktarılan film hiç bir zaman eskimeyeceği de burdan belli etmekte kendisini.


En iyi film yönetmen dahil 4 dalda akademi adaylığı olan film (((en iyi erkek oyuncu adaylığı olmamasına şaşırdım doğrusu))) hiç birisini kazanamamış ve ödülleri Gene Hackman'ın en iyi erkek oyuncu ödülünü de aldığı The French Connection - Kanunun Kuvveti'ne kaptırmıştır.

Yönetmen Kubrick'in betimlediği o kadar çok şey var ki film de söz olmasa bile taplo da gösterior ne demek istediğini ya da kıyafetlerde. Bunu yaparken de başlı başına bir tiyatro yönetmeni gibi yüzümüze çarpıyor.

Oyuncu yönünden eleştirmeye gerek yok ama hem Alex'i oynayan Malcolm McDowell hem de kardeşleri oynayan oyuncular Freud'un id kısmına o kadar bağlı kalarak oynamışlar ki o yüzden eleştiriye açık bir konu değil.


Film hakkında eleştirilerimize gelirsek bu kadar da yüzümüze vura vura anlattığı gibi bilinç altımız duygu açlığı, doyumsuzluk, bencillik ile bu kadar kirli mi? Gerçekten de bilinç altımıza izin verirsek bu kadar mı kötü insanlarız? Bunu düzeltmek için neden bilinçaltını süper-ego ile karşılaştırmadan dışarıdan yardım alarak yapması eleştirideki baş konular. Kubrick bu filmi biraz da kendisini içselleştirememesiyle alakalı.


puanım : 8.9

2 yorum: