26 Eylül 2019 Perşembe

The Thin Red Line - - - İnce Kırmızı Hat



Orijinal Adı : The Thin Red Line

Yapım Yılı : 1998

Tür : Savaş - Dram

Süre : 2 Saat 50 Dakika

Yönetmen : Terrence Malick

Oyuncular : Sean Penn - Adrien Brody - Ben Chaplin - George Clooney - Jim Caviezel - John Cusack - Simon Billig - Jared Leto - Tim Blake Nelson - Nick Nolte - John Travolta - Woody Harrelson - Elias Koteas -

imdb puanı : 7.6

Gerçekten sorgulamamız gereken o kadar soru işaretleri var ki bu yapımda... Terrence Malick resmen bunları yüzümüze vurmuş... Apolitik, anti-siyasi ya da ne derseniz deyin ama bence film resmen bize tanrının varlığını da sorgulamamıza neden oluyor... Şimdiye kadar savaş karşıtı olup savaşı anlatan en iyi filmlerden biri olan İnce Kırmız Hat'ta dünya tarihinde savaş gerekli midir? diye sorgulatıyor...


Yazıya geçmeden önce işte asıl sorulması gereken soru: Savaş gerekli mi? Acaba savaşlar ve çıkarlar olmasaydı hayatımız, dünyamız daha güzel olamaz mıydı? İnsanlar gerçekten millet, ülke kavramına bu kadar çok takılıp ya da daha doğru bir deyişle kendi çıkarlarına bu kadar çok takılıp insanlığını unutup içindeki sevgiyi ne diye köreltir? Ve bunu başardığında aslında büyük yenilgi olduğunu bile bile neden zafer kazanacağını düşünür... İnsanlar arasında ülke, millet kavramına körü körüne bağlanmak doğru mudur? Neden ırklar, soylar, geldiğin yer hatta doyduğun yer bazılarına göre bu kadar değerlidir? Herkes kendi için iyi olmasını diliyor fakat başka hiç kimseyi düşünmemek bencillik değil midir? Kendimizi düşünmeden ne birini seviyoruz ne de sevdiğimize değer veriyoruz... Belki de bazılarımız... Uzayıp gider bu sorgu cümleleri... Ben hep keşke diyorum... Keşke hep çocuk olarak kalsaydık... Çocuk olarak kalıp bir dilim ekmeği bölüşebilseydik... Ufak bir kaşıkta mutluluğu bulabilseydik... Ama buna izin yok... İzin vermeyen de insanoğlunun ta kendisi...

Aldous Huxley'in çok ünlü bir sözü vardı: """Belki de bu dünya başka bir evrenin cehennemidir""" bu yüzden mi acaba insanoğlu hep olumsuzluk yaşıyor? Belki de hepimiz büyük kötülerdeniz ve acı çekmemizin nedeni bu olabilir mi?

Dünya tarihinde sadece 317 yılın savaşsız olarak geçtiği söyleniyor. Koskocaman evrenimizde sadece 317 yıl... Yukarda yazdığımız her şeyin sorumlusu değil miydi insanoğlu aslında bunun da sorumlusu onlar güç, şöhret, para ve geride kalan her şeyin sorumlusu sadece 317 yıl savaşsız olarak geçirmişler. İtibarlık için tamahkar olan insanlar tabii ki savaşır ama asla neden savaştığını bilmez. Bu bazen bir kadın için olur, bazen bir toprak parçası için ve bazen de bir damla su için.


Bir kaç kelime karaladıktan sonra bu efsane filme geçelim. 1998 yapımı bu filmdeki vurgular her geçen saniye sizi sizden alıyor...Kaç yıl önce seyrettim bilmiyorum ama... Filmlerdeki ara sözlerle film incelemesi yapacağız ama en sevdiğim sözlerle filme geçelim:

"Karanlıktan ışığa,
Nefretten sevgiye;
Bunların hepsi aynı aklın ürünü mü?
Aynı yüzün yansıması mı?
Ey Ruhum!
Bırak da şimdi içinde olayım,
İçinde olayım ki
Dünyaya benim gözlerimden bak ve gör
Yaptığın şeyleri
Gör bak her şey nasıl da parlıyor?"


Bu kelimeler ile filme geçecek olursak tam olarak insanlığı ve tanrının varlığı sorgulanıyor. İnce Kırmızı Hat öyle bir film ki yaşamı değil yaşatmayan insanları  sorguluyoruz. Herkesin yaşama hakkı olduğunu sorguluyoruz ama tüm bunları yapamayacağımızı da.


Kısa bir ek bilgi ile ara verelim... Başta II. Dünya savaşına yol alıyoruz gerçek yaşanmış olaylardan sinema dünyasına açılan film. Daha doğrusu ufak bir kesiti Guadalcanal Muharebesi... Kesin olarak müttefiklerin zaferiyle sonuçlanmış bir savaş... Ama nasıl bir savaş olduğu hakkında bilgi vermek gerekirse Pearl Harbor'un intikamı olarak baktıkları bir çıkarma... Her iki taraf adına on binlerce ölü yüz binlerce yaralı...

Filme girerken timsahın gösterilmesi yönetmenin seçtiği bence en önemli unsurlardan biri...Timsah hem gücü hem de cesareti sembolize ediyor. İçimizdekileri çıkarmak için var olan olumsuzluklara karşı durmaya çalışmayı gösteriyor ayrıca sonsuzluğa uzanmak için korkmamamızın gerektiğini... Bir nevi yaşarken korkmadan durmaya çalışmak ya da ölüm ile gelen sonsuzluk...


""Doğanın kalbindeki bu savaş nedir?
Neden doğa kendisi ile mücadele ediyor?
Toprak denizle savaşıyor.
Doğanın içinde intikamcı bir güç mü var?
Yoksa bir değil de birden fazla güç mü var?""

Kendi içinde kendisi ile savaş yaparken insanoğlu çevresi ile de savaş yapmaktan kaçınmıyor... İnsan bazen beynini bazen kalbini dinliyor orada bile savaş varken çevresi ile kavga edip onlarla savaşması gayet normal belki de bu özelliği doğadan alıyor insanoğlu...


""Bu büyük kötülük acaba nerden geliyor?
Bu dünyanın içine nasıl girmiş?
Hangi kökten hangi tohumdan büyümüş?
Bunu kim yapıyor? Bizi kim öldürüyor?
Kim ışığımızı ve hayatımızı çalıyor?
Kim bizim de düşebileceğimiz durumu görüp bizimle alay ediyor?
Bizim yok olmamız dünyanın çıkarına mı?
Çimenlerin büyüyüp güneşin parlamasına bir katsısı var mı?
Bu karanlık senin içinde de var mı?
Sen de bu gecenin içinden geçtin mi?""

Saygıyı hak eden arasözlerden biri... Kim bizim yok olmamızı ister ki? Düşmanımız mı? Dostumuz mu? Yoksa her ikisi de mi? Ya da bu sıfatlara bile sahip olmayanlar mı? İnsanların değeri nedir ki? Cevabı çok basit aslında "Hiç"... Hiçiz herkes için birer hiç... Değerimiz olmadığı için savaşlar var... Aslında en önemlisi değersizleşiyoruz ve yok olup gidiyoruz... Bazen akıllardan bazen kalplerden bazen de bedenen...

Ne olursa olsun savaş sarmaşıkların ağaçları sarıp nefessiz bıraktığı gibi insanları sarıp öldürüyor... Bunu kimi zaman savaşla yapıyor insanoğlu kimi zaman aşkla...



""Hiç bir şey unutmanı sağlayamıyor
Her seferinde yeni baştan başlıyorsun
Savaş insana şeref kazandırmıyor, onu köpeğe çeviriyor
Ruhunu zehirliyor...""

Hayatın gerçekten de vurucu sözleri bunlar olabilir mi? Nerde nasıl kimle savaş yaparsan yap... Beynen, ruhen ya da kalben bunlar çok doğru kelimeler...


İnsanoğlu her şeyi yıkan yakan bir zihniyette olmasaydı dünya nasıl bir yer olurdu acaba? Erkekler kendilerini tanrı olarak görmeselerdi neler olurdu? Ya da soruyu sadece erkekler olarak almayıp gücü elinde görenler kendilerini tanrı olarak görmeseydi dünya nasıl bir yer olurdu?

Oyunculuk bakımından söz söylemeye gerek yok bence zamanın çok ötesinde oyuncular ile tarihe çıkmış bir film. Yönetmen açısından ise Terrence Malick'in gelmiş geçmiş en iyi filmi... İç geçişler o kadar etkili ki insana dokunuyor... Ayrıca müzikler söylemeye gerek yok usta isim Hans Zimmer'in kaleminden çıkmış...

1999 Akademi Ödüllerinde tam anlamıyla fiyasko yaşanmıştı... Sadece 3 dalda aday gösterilen Truman Show, 7 adaylığa rağmen hiç bir ödül alamayan The Thin Red Line (((İnce Kırmızı Hat))) ve 13 dalda aday olup en iyi film dahil 7 dalda ödül kazanan Shakespeare in Love (((Aşık Shakespeare)))... Ama o senenin en büyük yıldızı hem Truman Show'du hem de İnce Kırmızı Hat...


Akademinin anlamsız seçimlerinden sonra yavaş yavaş yazımızı bitirelim... Filmde geçen bir arasöz ile.

""O kıvılcım nerde şimdi
Her şey bir yalan
Gördüğün ve duyduğun her şey
Yutulacak çok şey var
Gelmeye devam ediyorlar birbirleri ardına
Bir tabuttasın, yürüyen bir tabutta
Seni öldürmek istiyorlar ya da yalanlarına katmak
İnsan sadece tek bir şey yapabilir 
Kendi olan bir şey bulur kendisini ada haline getirir
Eğer sizinle bu hayatta tanışmadıysam bunun eksikliğini hissedin 
Gözlerinizin tek parıltısıyla hayatım sizin olur... ""

Son kelimelerim savaş ruhu köreltir nerde kime karşı verdiğinin önemi yok... Savaşsız yıllara...


sinemayla kalın



puanım : 9.1

1 yorum: