The Thin Red Line

açıklama.

bohemian rhapsody

açıklama.

Split

açıklama.

Drifters

açıklama.

27 Mart 2017 Pazartesi

A Clockwork Orange - Otomatik Portakal


Orijinal Adı : A Clockwork Orange

Türkçe İsmi : Otomatik Portakal

Yapım Yılı : 1971

Tür : Suç - Dram

Süre : 2 Saat 16 Dakika

Yönetmen : Stanley Kubrick

Oyuncular : Malcolm McDowell - Patrick Magee - Michael Bates - Warren Clarke

imdb puanı : 8.3


1960'lı yılarda bozulan ahlaki gelişme ve değişmeler tam anlamıyla 1970'lerde tavan yapmıştır dünyada. Dünya basit bir düzen içinde işlerken ahlaki çöküntü yavaş yavaş kıyıya vurup insanlığa modernleşmenin verdiği haz ile kendisini yalnız ve yüce bir varlık olarak görmesine neden olmuştur. Modernleşme ile bencillik artmış modernleşmenin dışında ruhsal çöküntü her eve uğramıştır. Artık bireyler daha bencil ve toplumdan bir o kadar da uzaktır.


Başta kitaptan bahsedelim. Kitap Anthony Burgess'e ait. Ve açıkçası işleniş açısından Recaizade Mahmut Ekrem'in unutulmaz romanı Araba Sevdası'na yer yer benzemektedir. Recaizade Mahmut ekrem romanın da yanlış batılılaşmanın etkisiyle gelişen olaylara yer vermişken Burgess ise  kuralsızlığın acımasızlığın verdiği parçalanmayı modernleşme etkisiyle anlatmaktadır. Peki kurallar olmazsa ne olur? Uymazsak ne değişir işte bu konuda bir kaç kelime yazarsak ülke kurmak zor iştir ama bir ülkeyi bitirmek için önce en alt kademesinden başlamak gerekir. Küçük çekirdek ailenin bir ferdinin değişmesi lazım. Ailede ki bir birey değişir. Birey aileyi deiğiştirir. Alile toplumu, toplum da ülkeyi. Yazarın korkusu da budur aslında eskilerden kalan o İngiliz sisteminin bozulmasından korkmaktadır.


Yavaş yavaş filme gelirsek Stanley Kubrick'in şiddet şiddeti doğurur felsefesi ile işlemekte olduğu suçun çok ama suça karşılık bir cezanın olmadığı bir ortamdan bahsetmektedir. Alex'in gözünden anlatılan hikaye ile filme giriyoruz. Ve aslında bu da beynimize hem yazarın hem de yönetmenin oynadığı bir  oyun. Olayların merkezine kuruluyoruz. Hem olaylara Alex adlı anti-kahraman gözünden bakıyoruz hem de kendimizi içerde hissediyoruz. Film bizi öylesine içeri çekiyor ki filmi izlerken kibir kat sayınız yükseliyor küçümsüyorsunuz etrafınızı, toplum dışında hissediyorsunuz kendinizi, bir parça küçük dağları ben yarattım havasına giriyorsunuz.

Tam da burda kitabın yazarı olan Brugess'in kitap hakkında ki görüşüne yer verirsek ;

"Tüm hayvanların en zekisi, iyiliğin ne demek olduğunu bilen insanoğluna bir baskı yöntemi uygulayarak onu otomatik işleyen bir makine haline getirenlere kılıç kadar keskin olan kalemimle saldırmaktan başka hiçbir şey yapamıyorum..." demiştir.


Bu sözü açıklamak için en mantıklı olan şey ise Freud'un yapısal kuramına atıfta bulunmamız gerekmektedir. Aslında tamamen bilincimizi geri çeviremeseydik tüm hayvanların en zekisi olamazdı insanoğlu sadece hayvan sınıfında yer alırdı. İd yani bilincimizin karanlık yüzü bu filmle birlikte gördüğümüz kısım daima bastırmaya çalıştığımız iç yüzümüz. Eğer bilinçaltımız bize sahip olsaydı Alex gibi bireylere dönüşecektik.

Bize verilen akıl ve aklımızı kullanarak iyiyi kötüyü ayırt etme duygusu ile birleşip dünyayı yaşanılabilecek yer yapmıştır. Zamanın öncesinden gelen ahlak duygusu yok şu anda dünyamızda bireyselleşip yozlaştığımız için. Tam kırk küsür sene önce yazılan roman ya da beyazperdeye aktarılan film hiç bir zaman eskimeyeceği de burdan belli etmekte kendisini.


En iyi film yönetmen dahil 4 dalda akademi adaylığı olan film (((en iyi erkek oyuncu adaylığı olmamasına şaşırdım doğrusu))) hiç birisini kazanamamış ve ödülleri Gene Hackman'ın en iyi erkek oyuncu ödülünü de aldığı The French Connection - Kanunun Kuvveti'ne kaptırmıştır.

Yönetmen Kubrick'in betimlediği o kadar çok şey var ki film de söz olmasa bile taplo da gösterior ne demek istediğini ya da kıyafetlerde. Bunu yaparken de başlı başına bir tiyatro yönetmeni gibi yüzümüze çarpıyor.

Oyuncu yönünden eleştirmeye gerek yok ama hem Alex'i oynayan Malcolm McDowell hem de kardeşleri oynayan oyuncular Freud'un id kısmına o kadar bağlı kalarak oynamışlar ki o yüzden eleştiriye açık bir konu değil.


Film hakkında eleştirilerimize gelirsek bu kadar da yüzümüze vura vura anlattığı gibi bilinç altımız duygu açlığı, doyumsuzluk, bencillik ile bu kadar kirli mi? Gerçekten de bilinç altımıza izin verirsek bu kadar mı kötü insanlarız? Bunu düzeltmek için neden bilinçaltını süper-ego ile karşılaştırmadan dışarıdan yardım alarak yapması eleştirideki baş konular. Kubrick bu filmi biraz da kendisini içselleştirememesiyle alakalı.


puanım : 8.9

19 Mart 2017 Pazar

Requiem for a Dream - Bir Rüya İçin Ağıt



Orijinal Adı : Requiem for a Dream

Türkçe İsmi : Bir Rüya İçin Ağıt

Yapım Yılı : 2000

Tür : Dram

Süre : 1 Saat 42 Dakika

Yönetmen : Darren Aronofsky

Oyuncular : Jared Leto - Ellen Burstyn - Jennifer Connelly - Marlon Wayans

imdb puanı : 8.4


Ağıtlar sadece yürek yakan melodiler ile olmaz bazen öyle bir ağıt yakar ki insan duyuramaz kendini bağırsa da sesi çıkmaz.




Darren Aronofsky'ın en muhteşem yapıtı. 1998 yapımı olan Pİ'den sonra sinema severlerin karşısına senaryosunu yazdığı ve yönettiği bu yapımla karşısına çıkmıştır. Ve kendisi adına çıtayı öyle bir yere koymuştur ki çıtayı geçmesi oldukça güçtür.


Filmi izlemediyseniz ve izlemeyi düşünüyorsanız eğer ruhunuz çöküntü halde ise sakın seyretmeyin filmin sonundan sonra sizlerde farklı eğilimlere baş gösterebilir.
Bir ortamda olsanız zifiri karanlık, kalkıp yürüseniz düşmekten korkarsınız orda oturup kalsanız karanlığın vücudunuzu bağlamasından. Bazen yutkunamaz insan dışarı atmak istediklerini atamaz susar konuşmaya çalışsa da dost oldukları sırt çevirir. Dost gibi gözükenler ise aslında dostu olmamıştır hiç bir zaman.


Bir film düşünün en mutlu anınızda seyrettiğiniz zaman koltuğunuza çakılıp kaldığınız.
Bir film düşünün huzurunuzu yok eden hayatın acımasız gerçeklerini gösteren.
Bir film düşünün sizi alt üst edebilecek.
Bir film düşünün yatağınızda yattığınızda şükredebileceğiniz ve kendinizi sorgulayacağınız bir film.




Requiem for a Dream - Rüyanızın gerçekleşme ihtimali olsa uğruna ağıt yakabileceğimizi sorguluyor. Film ağıtın yaşantımız bile olabileceğini söylüyor. Yaşam çok kısa evet mutlu olmak insanın elinde peki o renkli kutuda dış yaşamın mutluluğunu görüp ona imrenen insanların mutlu olması nasıl sağlanacak. Kendisinin de karşısındakinin de sadece insan evladı olduğunu bildiği halde neden? Mutlu olmak bir anlık bilinçsizleşmek değildir. Uyuşturucu nerelere neden olabilir. İmrenmek insan hayatından neleri götürebilir. Kendimize ödül olarak verdiğimiz bir çok ceza.



Dediğimiz gibi senaryoyu da yazan Aronofsky madde bağımlılığının ne olduğunu, nasıl insanı çökerttiğini ve yıkıldığını gözler önüne sermektedir. Anne rolünde oynayan Ellen Burstyn televizyon seyretmekten başka bir şey yapmayan Sara Goldfarb olarak karşımıza çıkmaktadır. Kocasını kaybettiğini filmin başında öğrendiğimiz Sara televizyon önünde sürekli tıkınan biri olarak 7 günahın tembelliğini ve oburluğunu yansıtmaktadır.



Sara'nın oğlu Harry Goldfarb'ı ise canlandıran Jared Leto hayatı kısa yoldan kazanmak ister ama bunun yaparken de kendisini esir etmekten kaçamaz. Üst kesimin hayalini kuran kişiliktir kendisi. Uyuşturucu bağımlısı bir genç ama bataklıktan kurtulmak için çırpınmakta. Daha da battığından haberi olmadan. Aç gözlüdür Harry hem de çok fazla aç gözlülüğünün peşine hem kendisini hem de arkadaşını sokmuştur. Madde bağımlısı olduğu için öfkesine hakim olamamaktadır.



Harry'nin yanından ayrılmayan arkadaşı dostu Tyrone C. Love' canlandıran kişi Marlon Wayans dostluğu işlemekte. Ne olursa olsun arkadaşını satmayan ona destek çıkan bir işi. Belki de yönetmen kurunun yanında yaş da yanar mantığı ile işlediği karakter. Beraber satış yaptığı Harry ile işleri oldukça yükseltmişlerdir. Burnu havada ben bilirim gayesinde kibir.



Harry'nin kız arkadaşı sevgilisi rolünde Jennifer Connelly'nin canlandırdığı Marion Silver. Kendi yaşantısından sıkılan ve başkaları gibi yaşamak isteyen kişi. Güzelliği ile giremeyeceği ortam yok. Kadınlığının verdiği şehveti filmde kullanması inanılmaz. Kendisinin sevdiği tek kişi olan Harry'e aşık onun için yapamayacağı şey yok. Dostluk ile aynı zaman da kıskançlık da girmekte.

Uyuşturucu kurallarını hem satıp hem de kullanarak yaşamlarını sürdürmekte olan 3 kişi. Ve televizyon bağımlısı olan annenin  yaşamına konuk olduğumuz Bir Rüya İçin Ağıt tam kalbinize dokunmakta.


Yanlış yolda yanlış işler ve uğruna kaybedilen nice unsurlar nice objeler.


Oyunculuk bazında değerlendirme yapacak olursak oyuncular o kadar farklı kavramları ve unsurları gerçekçi olarak yansıtmakta. Bir ara gerçekten de uyuşturucu kullanıyorlar sandım. Jennifer Connelly öylesine farklı rolde ki ya gerçekten de bu güzellik bu rolü canlandırdı mı?
Müziklerine ayrı parantez açmak lazım o kadar kaliteli ki Clint Mansell ve Kronos Quartet tarafından derlenmiştir. Mozart'ın Requiem adlı eserinin filme uyarlanması da efsanedir.


Film bittiğinde yapacağınız şeyler sırası ile şöyle olacak. Bu filmi neden izledim ki? Kendime bu kötülüğü neden yaptım? Sorguladıktan sonra da acabalar gelecek İzlemesem de olurdu. Filmin ilk olumsuz etkisinden kurtulduktan sonra da iyi ki izledim ve bu illete bulaşmıyorum diyeceksiniz.


Son söz Jared Leto'dan alıntı olarak yapalım "Bu film çocuklar için değil evet ama onların oynadığı video oyunlarını görseniz şok olurdunuz." Belki de GTA gibi oyunlara atıfta bulunarak.



puanım : 8.8

17 Mart 2017 Cuma

The Great Escape - Büyük Firar




Orijinal Adı : The Great Escape

Türkçe İsmi : Büyük Firar - Büyük Kaçış

Yapım Yılı : 1963

Tür : Savaş - Suç - Dram - Tarihi

Süre : 2 Saat 52 Dakika

Yönetmen : John Sturges

Oyuncular : Steve McQueen - James Garner - Richard Attenborough - Charles Branson - James Donald

imdb puanı : 8.2


Efsanelerden bir tutam daha.


Gelmiş geçmiş en iyi hapishane filmlerinden biri. Ama her şeyden önce baştan sona alabildiğince klasik olan film.


Sinemanın muhteşem filmlerinden biri. Sanat tarihine geçmiş en güzel örneklerden. 1963 yılı yapımı olan film başta Steve McQueen'li kadrosuyla zamanının önüne geçmiş bir yapımdır. Tam kesin olmasa bile yaşanmış olaydan aktarılan kitaptan uyarlama bir senaryoya sahip. Ama buna rağmen hem eğlenceli hem de trajik olayları beyaz perdeye yansıtmaktadır.


Akademi ödüllerinde anlamsız bir şekilde geri çevrilen film sadece bir dalda aday olmuştur. O zamanki film yıldızları ise Elizabeth Taylor'un efsane filmi Cleopatra , en iyi film ödülünü de kazanan Tom Jones İtalyan yönetmen Federico Fellini'nin 8,5 filmine kaptırmışlardır adaylıkları ve ödülleri.


Artık klasikleşen filmlerden olan gelmiş geçmiş en kaliteli yapımlardan biri. Ve tekrar çekileceği sürekli gündemde olmasına rağmen bu filmin güzelliği Steve McQueen'li ve onun yanında Charles Bronson'un yakışıklı karizmasını James Garner'ın aklı başında kişiliği ve daha birçok özelliği barındırıyor.


Hayatını kaybeden 50 kişiye filmin adanması da önemli.


Neden bu filmi izlemeli insan?


Başta Steve McQueen için izlenmeli. Neden mi ? Bir oyuncu nasıl kalitesini gösterir onu belli ediyor. Steve McQueen zamanının çok ötesinde bir oyuncuydu. Ne kadar büyük cool ve karizma biri. Otomobillere meraklı atları ustaca kullanan McQueen bu filmdedemotoruna çok hakimolduğunu gösteriyor.


Her geçen gün kötüye giden 7. sanat olan sinemanın eski soluklarının nefesini anlamak ve kavramak için izlenmeli. Eskilerin en karakteri bol filmlerinden birisidir. Şu anda bir film düşünün Johnny Depp, George Clooney, Leonardo DiCaprio, Christian Bale ve daha nicelerinin aynı kadroda olmasını. İşte bu kadronun benzerini 1963 de bu filmde kuruyorlar. Geçmiş sanatın duru yanını görmek istiyorsa izlenmeli.


3 saate yakın bir süre olsa da filmden kopmayacağınız kesin ve izledikçe zamanın nasıl geçeceğini anlayamayacağınız için bir solukta film bitiyor. Ne çok hızlı ne de çok yavaş karşılıklı diyalogları bile sade ve kalitesinden ödün vermiyor.


Senaryoda ustalık işlemesi bir dokunuşun hakim olması. Aslen kitaptan uyarlanma olan senaryonun orijinali ve Steve McQueen'in özel notlarının aldığı satışa sunulmuş 50 bin poundluk gibi bir değer biçilmiş en az ve bunun belki de çok üzerinde satılacaktır.


Steve McQuenn ve arkadaşlarının nasıl notlar aldığına bir bakın şimdide böyle ustalık işi olabilecek mi kararını sizler verin.


Hapishane konulu filmler herkesin ilgisini çekmiştir. Başta Esratin Bedeli, Kelebek, Alcatraz'dan Kaçış, Babam İçin sanat tarihinde her ne ise bu filmde buradaki efsaneler kadar kaliteli bir yapım.


İnsanlık için en dayanılmaz parça özgürlük ve onun uğrunda yapamayacağı şey yok. Özgürlüğün ön plana çıktığı bağımsızlığın mücadelesinin işlendiği film sizi o kadar içine çekecek ki kendinizi kaçmaya çalışan bir mahkum gibi hissetmenizi sağlayacak.


En önemli kısımlarından biri olan


O motor sahnesinin hatrına.


İzlenmesi gerekir :) :) :)


puanım : 9.0

15 Mart 2017 Çarşamba

12 Angry Men - 12 Öfkeli Adam



Orijinal Adı : 12 Angry Men

Türkçe İsmi : 12 Öfkeli Adam - 12 Kızgın Adam

Yapım Yılı : 1957

Tür : Suç - Dram - Polisiye - Gerilim

Süre : 1 Saat 36 Dakika

Yönetmen : Sidney Lumet

Oyuncular : Henry Fonda - Lee J. Cobb - Martin Balsam

imdb puanı : 8.9


Efsanelerden bir tutam.

12 Angry Men - 12 Kızgın Adam.


Tek mekan filmlerin şahı olan 12 Kızgın Adam Henry Fonda'nın efsaneleştiği film olarak karşımıza çıkmaktadır. Yönetmenliğini Sidney Lumet'in yaptığı 1957 yapımı bir filmdir. Ayrıca yönetmenin ilk filminin bu kadar efsaneler arasında girmesi de ayakta alkışlanacak bir olgu. Bu filmi ile beraber belki de en iyi filmi Al Pacino'nun oynadığı  Dog Day Afternoon - Köpeklerin Günü adlı rehine filmi ile de tek mekan algısını geliştirmiştir.


Albert Einstein'ın bir sözü ile filme yavaşça girecek olursak, "Ön yargıları parçalamak, atomu parçalamaktan zordur.


Tanımadığın insanları eleştirip yargılayabilirsiniz hatta tanıdıklarını bile.


1957 Amerika'sından önce bu dönem öncesinden bahsedecek olursak Soğuk Savaş döneminin hakim olduğu ve zıt kuşakların birbirleri ile çatışmasını görmekteyiz. Amerika ve Sovyet Rusya'nın başını çektiği dünya da Kore Savaşı yaşanmış Vietnam Savaşı patlak vermiş ve Küba da ayaklanma başlamıştır. İşte tamda bu ortamda insanlar birbirlerine karşı güven duygusunu iyice azaltmıştır. O dönem Amerika'sında ayrıca kadınların söz hakkının olmamasını biraz da filmde de ön plana çıkmaktadır. Tamamen erkeklerden oluşan jüri üyelerinin böyle olmasının nedeni o dönem kadınları genel olarak ya erken evlenmeye ve ev kadını olmaya mahkum olmuşlar ya da ''Beat Akımı'na'' kapılmışlardır. Ayrıca siyahi kişilerin filmde olmaması o dönemin de büyük ayıbı olarak karşımızda o zamanki siyahi insanların söz hakkının bulunmamasını da filmde görmekteyiz.



Ön yargı demiştik birçoğumuzun her zaman yaptı ve yapmakta olduğu bir eylem.Klasik olarak her zaman karşımıza çıkan örnek olursak bir kişi tanıyorsunuz özürlü olarak doğmuş sekiz çocuğa sahip, frengi hastası ve eğer hamile olduğu çocuğu doğurmaya karar verirse masa da kalma ihtimali yüksek birine kürtaj olmayı önerir miydiniz? Eğer kürtaj olmasını önerirseniz maalesef bugün 9. Senfoni'yi dinleyemeyecektik çünkü öldüreceğiniz çocuk Ludwig van Beethoven olacaktı.



Tek mekan olarak tasarlanan 12 Angry Men de tam olarak ön yargı ve tabuların sonuçlarını göstermektedir. Bir baba ve onun canını almak ile suçlanan bir evlat ile filmimiz başlamakta. Kişilerin isimleri bile yoktur, bu filmde isimlere gerek de yok aslında senaryosunun o kadar sağlam olması cinayetin görgü tanıkları olan "yaşlı adam ve karşı sokaktaki kadın" deniyor, davalıya çocuk ve jüri üyelerinin ismi ise birinci jüri, ikinci jüri... şeklinde tasarlanmıştır. En önemli karakter tabii ki 8 numaralı jüri üyesi Henry Fonda.



12 jüri üyesi ortak karar veremeden sonucun kesinleşmediği bir davanın sonucu için oylamaya başlanır tek tek belirtilir. 18 yaşındaki bir çocuğun ölümü için 12 Jüri üyesinin parmak kaldırmasına oylamada" evet suçludur" demesine bağlıdır. Bundan sonra filmin içine bizde girmekteyiz. Kafamızda ki sorulara cevaplar bulmaya çalışmaktayız. Belki de kısacası 12 jüri üyesi içinde değiliz ama bir nevi 13. kişiyiz.


8. jüri üyesinin yaptığını yapamazdık sanırım bizlerin ön yargıları bunu etkilerdi.


Amerika adalet sistemi işte 12 kişinin verdiği karara bakıyor sizin tabutta olmanızı sağlıyor yada yaşamınızı belki. En büyük eleştiride bu noktada çıkıyor. "Elimi kaldırıp bir çocuğu ölüme gönderemem" diyerek sisteme sert bir bakış açısı atmaktadır. Biraz olsun bizim hakim kararlarından daha insancıldır belki de bizde tek kişi karar verirken bizde tek kişi.


Filmdeki jüri üyelerinin geneldeki  mantığını biraz olsun açarsak bencil olduklarını görüyoruz, nefret sahibi kişilerdir. Nefrete karşı ayakta kalmaya çalışmak ise erdemdir. Erdemin de duruş olduğunu görmekteyiz. Biraz uç bir örnek ve farklı bir bakış açısından bakarsak filme hiç kimse bir Yehuda değil. Oda zaten isteyerek olmamıştır.


Salt bir mahkeme filmi olmasının dışında ana teması önceden de yazdığımız gibi ön yargı, özgürlük, aile içi çatışma, erdem, em-pati, merhamet ve sevgi yoksunluğunu gözlemlemekteyiz.
1958 yılında ki 30. Oscar töreninde karşılaştığı efsanevi The Bridge on the River Kwai - Kwai Köprüsü ve Marlon Brando'nun ünlü filmi Sayanora ile karşılaşmış ve bu savaştan Kwai Köprüsü ayakta kalmıştır.



Filmin kusursuz oyuncusu Henry Fonda'ya Akademi ödülüne en iyi erkek oyuncu konusunda aday yapmaması işin ilginç kısmı olsa da 1981 yılında On Golden Pond ile ödüle sahip olmuştur.
12 Angry Men - 12 Kızgın Adam filmi Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Film Arşivinde tarihi, kültürel ve estetiksel önemi nedeniyle koruma altına alınmış ve kopyaları Kongre Kütüphanesi'ne emanet edilmiştir.


12 Angry Men bu zamana kadar bir kez uyarlanmış o da 2007 yılında Rus sinemacı Nikita Mikhalkov tarafından 12 adıyla tekrar uyarlanmıştır. Eski filmleri seyretmekten haz almayanlar o filmi mutlaka seyretmeli.


Son söz mahkum edilen kim olursa olsun suçu ispatlanmadan herkes masumdur.



puanım : 9.0

12 Mart 2017 Pazar

Drifters


Drifters adlı anime Manga serisinden anime hayatına hızlı bir giriş yapmıştır. İlk sezonu 12 bölüm olarak yapılan animeyi Hellsing'den tanıdığımız Kouta Hirano tarafından yazılmıştır. Açıkçası Hellsing'in ne kadar kanlı bir anime olduğunu biliyoruz fakat kan sahnelerinin ön planda olduğu Drifters belki de bu yönü ile Hellsing'i çoktan geride bıraktı.


Öncelikle mangasından biraz bahsedecek olursak 2009 senesinde çıkan manga toplamda 5 ciltten oluşmakta ve devam etmekte. (((Animeye devam etmek istediğimden dolayı manga serisini okumadım :) )))


Anime olarak da 2016 yılında yayın hayatına başlamış ve süreceği de aşikar.


Ying-Yang felsefesinin kurucusu her ne kadar Çinliler de olsa Japonların da benimsediği felsefedir ve animemizde de buradan attıflar yapılmıştır. İçinde daha çok iyi ile kötü savaşını anlatmaya niyetli olan Drifters aslında kötülükte iyiliği, iyilikte ise kötülüğü irdeliyor. Alt duygularında ise özgürlük, milliyetçilik, arkadaşlık, dostluk, güven, cesaret, doğruluk gibi unsurları taşımakta.


Animeye bağlanma sebebim yer yer sırıtıp güleceğimiz birçok karakteri mevcut ve karakterleri animeye sentezleyerek onların her unsurunu bağlama konusunda da ustaca yapıldığı bir gerçek çünkü karakterleri anlatırken de göreceksiniz tarihteki bir çok ünlü savaş kahramanı mevcut.
Şimdi incelemeye geçelim:


Geçmişteki büyük savaşçılar yataklarında sakince ölmek istemezler. Onların ölmek istedikleri yer savaş meydanında bir amaç uğruna ölmek ister. Bunun için de kanının son damlasına kadar savaşırlar. Samuraylar ya da ülkesi için ölen temiz askerler. Şimdi siz bir dünya düşünün, bir Araftasınız ve  ne gidebilmeyi beceriyorsunuz ne de kalıp yaşamayı. Öyle bir dünya da bir grupta olsanız savaşır mıydınız? Kendiniz için tanımadığınız varlıklar için?


Savaşan kişiler elbette olmazdınız orada beklerdiniz ama savaşçı ruha sahip olanlar ölüme karşı da dimdik durabilen kişilerdir. Hatta samurayların onurlarını, gururlarını anlamaya çalışırsak demek istediğimi daha iyi anlayabileceğiz.

Araf demiştik şimdi nasıl bir yer olduğunu betimlersek yatakta ya da savaş meydanında ölen savaşçılar karanlık ve beyazın bulunduğu koridordan geçmektedir. Yani bizim bildiğimiz ve anladığımız kadarıyla iyilik ve kötülüğün olduğu yerden geçiyor.


Ya katılıp yeni dünya düzenine karşı savaşıp ya da karşı gelip ayakta durması gerekmektedir. Bu savaşın ne getireceği yada bizden ne alacağını kestirmek güç. Ve bu araftaki büyük savaş için tarihin tozlu sayfalarına kalkan savaşçılar bir kapıdan geçiyorlar. Bir anlamda Araf kapısından geçiyorlar. Katman katman oluşan cennet ve cehennemin tam ortasında gibiler. Bu kapıya hakim olan iyilik tarafında Murasaki kötülük tarafında E.A.S.Y'dir.


Arafın içinde de iyilik ve kötülük bizleri karşılamakta. Avare dediğimiz iyiler ve Kara Kralın takımı olan kötüler.


Avarelerin geliş amacı düzen kurmak olduğunu sonraları anlasak da bunun için savaşçıl özelliklerini ön plana koyuyor. Orta dünya düzenindeki yüzüklerin efendisinden bildiğimiz elfler, goblinler, cüceler burada da karşımıza çıkıyor ama her zamanki gibi en anlaşılmaz karakter yine insanlar.


İnsanların gözlerinin aç oldukları burada da ortaya çıkıyor güç ve kuvvet için onurlarını hiçe sayan insanlar için belki de yüze vurma ifadesi samuraylar.


Toyohisa ile animeye giriş yapıyoruz ilk bölümüyle avarelik kısma geçişi ile aklımızdaki soru işareti artıyor. Karakterleri tek tek yazıp gerçekte ve anime de ki rolü hakkında bilgi verelim.


Murasaki: koridorun iyilik kısmının sahibi ve orta dünya düzeninin kurulmasını sağlayan ve oraya bireyler gönderen kişi.


Shimazu Toyohisa: Baş kahramanımız. Sekigahara Savaşı'nda (1600) düşmana bir anda saldırması ile düşman birliklerine yenilgiyi tattırmıştır ama kendisi de dünyadan Araf tarafına geçmiştir yani orta dünya dediğimiz kısma. Bir avare'dir kendisi. Yaşam ile ölümarasında ki kişidir. Gerçek hayatta olup olmadığı belli değildir bu yüzden hayali karakter olan kişidir kendisi.

Oda Nobunaga: Eski Japonya zamanında yaklaşık 1500'lü yıllarda hakimiyet gösteren kişi. Büyük Savaş Kumandanı çok iyi bir düzenleyici. Belki de en fazla seveceğimiz karakter ağzı bozuk genelde küfürler eden ve tatlı bir kaçık. Kendisi Japonya hakimi iken bir isyan sonucu ölmüş ve Araf kısmına geçmiştir. O da bir avaredir.

Aynı zamanda Toyohisa gibi hayali bir karakter değildir. Gerçekte yaşamış olan Oda Nobunaga darbe girişimi olmuş ve büyük ihanete uğradığı için kendini öldürmüş bir devlet adamıdır. Düşman ordularına karşı ateşli silahlar kullanmayı başaran Oda Nobunaga'nın bu özelliğini animde de görmekteyiz.

Büyük savaş lordu ilk defa Çember Ateşini deneyen kişi olarak da tarihe geçmiştir.


Nasu no Yoici: Kadın karakter gerçek zamandan alınan bir başka tarihsel karakter. Gerçekte erkek olan bu karakter animde bayan olarak gösterilmiştir. 1200'lerde yaşadığı bilinmektedir. Kusursuz ok kullanmaktadır. Ve genelde bağdaşlaştırıcı bir unsurdur.


Hannibal Barca: Milattan önce yaşayan ve animede yaşlı bunak olarak aksettirilen Katarcalı karakter. Kendi çağının en önemli askeri dehalarından olan Hannibal Roma'ya kök söktüren isimdir. Ve en büyük düşmanı animede de görülen Afrikalı Scipio'dur.


Afrikalı Scipio: Gerçek hayatta aynı Hannibal Barca gibi milattan önce yaşamıştır. Tüm zamanların en büyük askeri stratejistlerinden biri olarak görülmektedir. Barca'yı yenebilen tek Romalı generaldir. Kendisine Afrikalı denilen Scipio halk tarafından kahraman olarak görülse de üst düzey yöneticilerin gözünde vatan haini olarak görüldü. Hala tam olarak bilinmese de bu suçlamaların ağır geldiği ve bu suçlamalar yüzünden canını kendi elleri ile teslim etmiştir.


Butch Cassidy: Savaşla alakası olmayan ama animeye giren bir isim. Gerçek hayatta tren soyguncusu olan Butch animede suçlu olarak Sundance Kid ile ortak olarak görmekteyiz. Kara Krallığa karşı duran kişilerden biri.


Sundance Kid : Butch Cassidy'nin gerçek hayatta da animede de ortağı arka planda kalsalar da suçlular da iyidir teması ile vurgulanıp öne gelecektir.




Karanlığın yanındaki isimlere gelirsek.



E.A.S.Y: Murasaki'nin tam karşısında ki karakter koridorun karanlık kısmına hakim ve bu karanlığın düzenini Kara Kral ile beraber Orta Dünya'ya yaymak istemektedir.


Kara Kral: Bir ütopik karakter ne olduğu kim olduğu belli değil. Aslında en güçlü karakter sezonlar geçtikçe animede ağırlığını olmayacak kadar artacaktır. Animeyi seyretmeyenler okumasın bu kısımdan sonra diğer karaktere geçsin :)

Yazar yapım kısmında biraz İngiliz hayranlığı olan animede bu karakterin Türk olabilme ihtimali çok fazladır. İlk teorim ise Avrupa Hun Kralı, Avrupa haritasını değiştiren, ırkların milliyetleşmesine sebep olan kişi Atilla olabilir. İkinci teori ise Osmanlı krallarından biri olabilir bir Fatih Sultan Mehmet  ya da Kanuni Sultan Süleyman:) :) bu sadece teori.


Hijikata Toshizo : Japon kılıç ustası ve Shinsengumi'nin yardımcı komutanıdır. Japonya da yenilenme çalışması olan Meiji Restorasyonu'na karşı çıkan askeri liderdir kendisi. Ve tamamen amacı saf karışım olmadan Japonya'yı eski düzene sadık kalarak yükseltmek. Animede ise bu kahraman Kara Kral'ın önemli ismi.


Jeanne D'arc: Gerçekte yüzyıl savaşları boyunca İngilizlere karşı durmaya çalışan ve erkek kılığında savaşlara katılan Fransız kadın askeri. İngiliz askerleri tarafından yakalanıp halk önünde diri diri yakılmıştır. Anime de ise Jeanne D'arc dünyayı yakmak isteyen birisi olarak karşımıza çıkıyor. Kara Krala itaat eden Jeanne D'arc'ın ileri ki bölümlerde adından bahsettirecek.


Gilles de Rais: İngilizlere bağlı olan Fransız General Çocuk katili olarak bilinir. Kara Kral'a katılma noktası ise tamamen intikam alma duygusu.


Anastasiya Nikolayevna Romanova: Gerçek hayatta Rus Çarı II.Nikolay'ın karısı. Animede ise daha henüz neden nasıl burada sorusuna cevap bulunabilmiş değildir.


Rasputin: Ölümsüz Rasputin... Gereçkte de ölmesi öldürülmesi için çok uğraşılan kişi olması animede de aynı özelliğini gösterecek olması muhtemel.

Akechi Mitsuhide: Oda Nobunaga'nın düşmanı ve ihanet eden kişi.


Ve farklı karakter


Count of St. Germain: en büyük toprak ağası.İhanet ile beslenen kişi en renkli kişilik. Gerçek hayatta böyle mi bilinmez :)










Ayrıca elfler ve cüceler de var bunlar Yüzüklerin Efendisi gibi elfler ok ve yay ustası cüceler ise maden ve balta ustasıdır.