The Thin Red Line

açıklama.

bohemian rhapsody

açıklama.

Split

açıklama.

Drifters

açıklama.

13 Nisan 2017 Perşembe

EN İYİ 10 AKSİYON FİLMİ




EN İYİ ON AKSİYON FİLMİ
Bu sıralama tamamen bize özgüdür siz de kendi sıralamanızı belirtiniz.

10 - HERO - KAHRAMAN



Jetli'nin masalsı bir filmi. Hikaye tarzında anlatıp yavaş yavaş filmin içine girdiğimiz hatta daha da derine daldığımız yapım. İmparatorluk haline gelmek isteyen Kuzey Krallık Komutanı ve bunlara izin vermemeye çalışan diğer altı krallık ve en nadide adamları. Yedilerin savaşı bir nevi hepsinin düşüncesi aynı imparatorluğu engellemek. En gözde komutanların hedefi.

Saraya giren isimsiz adında ki biri ve diğer krallıkların komutanlarını nasıl yok ettiğini  anlatarak kralın güvenini kazanması. Film gerçekten de kaliteli yapım ve Uzakdoğu sinemasına hayranlık duymaya başladığım anlar.

Abartılı Uzakdoğu teknikleri var ama hikaye yönünden ağrı bastığı için listenin onuncu sırasında.


imdb puanı : 7.9



9 - İPMAN (YİPMAN)


Efsane dövüş ustası Yip-Man.
Bilinen adı ile İp-Man adlı Kung-Fu ustasının hayatını anlatan filmim yönetmenlik koltuğunda Wilson Yip oturmaktadır. O kadar büyük ustadır ki kendileri aralarında Bruce Lee'nin de olduğu kişilere akıl hocalığı da yapmıştır.

Dünyanın en utanç verici anlarından olan İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan olaylara pencere açmaktayız. O pencerenin ardından Çin - Japon savaşlarının kızıştığı dönemi görmekteyiz.
Abartılı Uzakdoğu aksiyonları yok ama bir ustanın onuru için neler yaptıklarını görüyoruz. Donnie Yen'in üzerine yapıştı bu rol iyi oyunculuğu yüzünden ve başka nerde görürsek görelim bu İpman de oynayan adam değil mi diyeceğiz.

Dövüş sanatlarına ilginiz olmasa bile izlemeniz gereken bir film hem tarih yüzünden hem de bir avuç pirincin önemi yüzünden seyretmeniz gerekmekte. Basit bir bakışın bile neler ifade edebileceğiniz muhteşem bir yapım.

imbd puanı : 8.1



8 - INSIDE MAN - İÇERİDEKİ ADAM


Kusursuz bir New York Knicks taraftarı olan Spike Lee'nin kuşkusuz Malcolm X'den bu yana en iyi filmi.

Filmin New York'ta geçtiğini zaten taraftarlığı ile belli ettik. Zekice kurgulanmış basit bir senaryoya harman verilmiş oyuncularında ucundan tutarak kaliteli bir yapım haline getirmişlerdir. (Başta belirttiğim bölüm İndiana Pacers'lı Reggie Miller ile atışmaları belgesellere konu olmuştur.)(https://www.youtube.com/watch?v=LDSF8otJH8Y)

Bankayı soymak isteyen ekibin amacı sadece banka soymak mıdır yoksa farklı amaçları mı vardır? Kafalarda sürekli bir takım soruların olduğu ve silahların olmadığı uçan kaçan adamların bulunmadığı ama giderek artan temposu ile en iyi aksiyon filmlerinden biri haline gelmiştir.

Giriş müziğinde çalan müzikle kalpleri tekrar tekrar fethetmiştir.

Oyunculuk bazında Clive Owen'ın çok kaliteli oyunculuklarına Denzel Washington ve Jodie Foster'ın eh işte oyunculukları eklersek buradan biraz vurgun yemiştir. Denzel yerine daha kaçık oyuncu olan Will Smith olsaydı sanki film bir iki tık üzerine koyardı.

imbd puanı : 7.6




7 - LOGAN


Son zamanlarda seyredip etkilenmemenin mümkün olunamayacağı film. 

Hugh Jackman'ın efsane role vedası ancak bu kadar efsane olabilirdi. 
Fragman incelemelerinde de bahsettiğimiz Old Man Logan'dan sonra herhangi bir X-Men filminde Wolverine kim olursa olsun her kim gelirse gelsin gözlerimizin arayacağı oyuncu her daim Hugh Jakcman olacak.

Bir zeytin çekirdeği gibi tekrar doğdu bu rolle ve aranan starlardan bir oldu. Çok şey kattı Wolverine karakteri Hugh Jackman'a. Her oyuncunun faklı rollere girse bile belli olduğu ve karakterin yapıştığı roller vardır Matrix'de Keanu Reeves (Neo) Karayip Korsanları Jonnhy Deep (Kaptan Jack Sparrow) gibi.

Bence açık ara en iyi X-Men filmi. Yönetmenlik koltuğunda James Mangold bulunmakta. Tabii yönetmenlik geçmişinde çok iyi filmler olan Kimlik (Identity), 3-10 Yuma Treni (3:10 Yuma) olan biri kötü film yapamaz yapmaya da hakkı olamaz.

imdb puanı : 8.5



6 - SNATCH - KAPIŞMA

2000 yılı yapımı ve bir çok ünlü ismi kadrosunda barındıran Kapışma bu alandaki en eğlenceli film.


Bir kaç kişinin olaylar silsilesinde bir araya gelip çıkarlarına göre hareket etmesiyle gelişen konusu hakim. Aşırı küfürlü sahnelerin arkasından kesinlikle yüzünüzün tebessüm edeceği garanti.

Karanlık arka sokaklardan çıkan senaryo da Türk lakaplı Jason Statham'ı , Demir Diş Tony'i canlandıran Vinnie Jones'u ve Mickey O'Neil'i canlandıran anne sevdalısı Brad Pitt'i seyretmek ve onların oyunculukları hem komik hem de sıradışı.

Film aslında Guy Ritchie'nin fazla tutulmayan filmi Ateşten Kalbe Aklıdan Dumana adlı film ile bağlantılı ve bir sürü göndermeleri mevcut. Hatta Brad Pitt o filmin hayranı olunca bu filmde kendisi için rol istemiştir.






imbd puanı : 8.3


5 - MOU GAAN DOU - KİRLİ İŞLER

Uzak-doğu sinemasının incilerinden biri. O kadar kaliteli bir yapım ki kendisinden sonra gelen bir çok filmi etkilemiştir. Özellikle de Martin Scorsesse tarafından yönetilen Departed - Köstebek filmini.  

Polisin içindeki mafya mafyanın içindeki polis.

Bilincin bize oynadığı oyun. İyi gerçekten iyi mi yoksa kötülük ile arasında bir bağlantı var mı?

Kısaca Celal Baba - Sarp - Mert üçgenindeki İçerde dizisini sevdiyseniz bu film tam size göre.

imbd puanı : 8.1



4 - DEADPOOL

En küfürbaz, en farklı, en ahlaksız, en haşarı süper kahraman. Belki de en asabisi. Çocuklar için uygun olmasa bile herkes tarafından sevildi.


Bir saniyesinde bile yerinizde aksiyonun durmadığı film.

Deadpool zeki çevik "küfürbaz". Açıkcası Marvel karakterleri arasında en sevdiğim karakter.

Ryan Reynolds hem oyuncu hem de yapımcı olarak ününe ün kattı.

İlk olarak 2000lerin başında çekilmek istense de çekimi 2016'yı bulan filmde açıkçası iyi ki de beklenmiş dediğimiz film.


imdb puanı : 8.0



3 - SIN CITY - GÜNAH ŞEHRİ

Günah şehri  3 farklı hikayenin harmanlandığı film tamamen siyah beyaz olmasının dışında en renkli kısmı hareketli senaryosu ve ortaya çıkan kan kırmızı renkleri.
Robert Rodriguez ve Frank Miller'ın yönetmenliğini yaptığı film aksiyon konusunda çok üst sıralarda.  Çizgi romandan uyarlanma olan film yozlaşmış yaşamları ele almakta. 


Film en önemli olan kısımlardan biri de şiddet dolu olması. Hem kan hem de güzellik görülmesi istenirse kesinlikle seyredilmeli.

Oyuncu kadrosuna şöyle bir bakacak olursak Jesica Alba - Benicio Del Toro - josh Hartnett - Clive Owen - Bruce Willis - Elijah Wood - Michael Clarke Duncan gibi usta oyuncuları görmekteyiz.

Bana göre de Robert Rodriguez'in en iyi filmi. Belki o da Frank Miller imzası taşıdığı içindir.

Tarantino'nun da bu filmde ufak bir bölümü yönetmiş olması da hatırı sayılı olaylardan.


imdb puanı : 8.0


2 - JOHN WICK

Kara film unsurlarından faydalanıp anti kahraman yaratan en önemli yapıt. John Wick Keanu Reeves'in oyunculuğu ile adını üst basamaklara çıkarttı.


Tema olarak siyahın hakim olduğu filmde karanlık yüzün aydınlatabileceği unsuru ortaya çıkmaktadır.

Çok fazla aksiyon ve bunlara bağlı olarak gerilim tırmanmasına şahit olduğumuz filmde Uzakdoğu sentezlerini oldukça fazla görmekteyiz. Yakın çekimlerin ve karakter betimlemelerinin ön planda tutulduğu daha çok oyuncunun ruhuna dokundurmayı başaran unsurları seyretmekteyiz.

John Wick listemizin 2. Sırasında hak ettiği yerde.

imbd puanı : 7.2



1 -INCEPTION - BAŞLANGIÇ

Açıkçası bir numaraya koymak istediğim ve bunu yaptığım film. Artık kült olan yapım. Dünyanın gelmiş geçmiş en iyi on yönetmeninden biri olan Nolon'un 6 yıl boyunca hazırlandığı yapım. Baş rol olarak da oyuncusu olan Christian Bale'yi tercih etmeyip Leonardo DiCaprio'yu tercih ederek ile o kadar farklı yere çıktı ki iyi ki bu filmde Bale oynamadı.

Rüya içinde rüya içinde rüya. Ve bunları kontrol ettiğimizi düşünsenize. Fikirleri çekip almakta usta olan bir gurup bu kez bir fikir yerleştirmek istemesi.

Konu itibari ile yanına yaklaşabilecek bir yapım yok böyle ayrıntılı senaryo sahip ve böyle kaliteli olan.

Oyunculuk konusunda söz söylemeye gerek yok DiCaprio, Gordon-Levitt, Ellen Page, Ken Watanabe, Tom Hardy, Cillian Murphy tek kelime ile muhteşem. Hans Zimmer'in yaptığı  müzikleri konusunda da enfes olan ve yine yönetmenin alıp filmi işlemesi alıp çıtayı Everest'e taşıması... 

Bu filmin hakkı olan Akademi Ödülleri'nde en iyi film ödülüne sahip olmasıydı ama anlamsız şekilde Zoraki Kral'a giden ödül silsilesi. Üstelik yönetmen ve oyunculuk dallarında aday bile olmadı. 

Bir numarada Inception - Başlangıç

imbd puanı : 8.8


Filmlerin sıralamasında ki düşüncelerimiz tamamen bizlere aittir. Sizlerinde sıralamasını bekliyoruz.

1 Nisan 2017 Cumartesi

Babel - Babil



Orijinal Adı : Babel

Türkçe İsmi : Babil

Yapım Yılı : 2006

Tür : Dram

Süre : 2 Saat 23 Dakika

Yönetmen : Alejandro GonzalezInarritu

Oyuncular : Brad Pitt - Cate Blanchett - Gael Garcial Bernal - Rinko Kikuchi - Adriana Barraza - Ebubekir el Ceyd - Said Tarchani

imdb puanı : 7.5

Bir filme ismini veren olay özenle seçilmiştir. Babil. İsim Mezopotamya topraklarından çıktı ama konu ve işleniş bakımından tam anlamıyla evrensel özelliktedir.



Babil ismini nereden alındığını araştırırsak. Senarist Guillermo Arriaga özetle iletişimsizlik ve bencillik olan filmin Babil olan isminin anlamı Akadça da "Tanrının Kapısı" anlamına gelmektedir. Ve efsaneler de denir ki Babil Kuleleri büyük tanrı Marduk adına yapılmış devasa bir yapıdır. Bu tanrı insanları kendisinin gibi görülmesinden rahatsız olmuştur. İnsanlar o kadar çok kendini beğenmiştir ki hem kibirinden kendini üstün görmüştür hem de kendinden olmayan varlıklarından üstün tutmuştur. İşte bu yüzden tanrı kızmıştır onlara tam Babil Kulesinin 7. Katını yaptıkları sırada. Tanrıya ve onun cennetine ulaşmayı amaçlayan insanoğluna öyle bir ceza verir ki birbirlerini anlayamasınlar diye. Birbirlerinin farkında olamasınlar diye. Aralarında sevgi noksanlığı oluşsun diye her birine ayrı lisan verir. Her biri başka konuşur, başka kavrar. Çaresizlik dem vurmuştur artık insanoğlu arasında. Kendini beğenmişliğinin cezasıdır bu. Hepsi farklı düşünüp farklı yorumlar geleceği. Hepsi bir başka hayatı öğrenir insan olmasına rağmen.


Böyle bir hikaye ile ana temasından bahsettik aslında filmin.


Farklı dilleri konuştuğumuz, farklı inançlara sahip olduğumuz bu evrende bu farklılığımız bizleri daha da derinlere itmektedir. Farklı olmamız farklı düşünmemiz bizleri farklı şeylere dönüştürmez. Her düşüncenin altında bir birey ve bir insan var. İnsanlığımızın sürdürülebilmesi için gerekli olan da ne kadar farklı olursak olalım herkesin bir insanoğlu olduğunun farkına varmasından geçmektedir.


Üç farklı kıta, dört farklı aile ve bu aileleri bir olayla birleştiren bir an. Filmin evrenselliği sadece kıtalarda birleşen aileler değil kullanılmakta olan dil ve işlediği konu. Dünyamızın en önemli problemi silahlanma ailelerde ki en büyük sorun ise iletişimsizlik bununla beraber hoşgörüye sahip değiliz. Karşıdaki duygu ve düşüncelerden bihaberiz. Benciliz o kadar bencilleştik ki. Ön yargılar ruhsal çatışmalar ile olmazsa olmazımız oldu. Dünya dönmeye devam ediyor. Bu dönmeler olduğu sürece ön yargılarımız ile uzaklaşıp soyutlaşmaya devam edeceğiz.


Kıtalar uzak olsa da insanoğlu acıları aynı derece de hissetmeli, her beden için, her yürek için. Lakin o kadar bencilleştik ki artık gözümüzün gördüğü olaylara sırt çevirir olduk.


Aileler tek tek seçildiği o kadar belli ki. Amerikalı aile Susan (Cate Blanchett) ve Ricard (Brad Pitt) parçalanmakta olan aileyi esas almakta. Meksikalı Amelia (Adriana Barraza) bize çaresizliği anlatmaktadır. Japon ailede ki Chieko (Rinko Kikuchi) bize iletişimsizliği anlatmakta. Faslı aile de iki küçük çocuk Ahmed (Said Tarchani) ve Yusuf (Ebubekir el Ceyd) bizlere masumluğu ve fedakarlığı da anlatmakta.


Farklı kıtalar da yaşam örgüsü değişik akmakta ve yaşamın getirip götürdüğü farklı olmaktadır. Hayaller bile farklı sadece hayatlar değil.


Oyunculuk bazında değerlendirirsek özellikle Yusuf ve Chieko rollerinin haklarını sonuna kadar vermişler. Brad Pitt en sade şekilde rolünün hakkını vermiş ne bir abartı ne de eksik bir bakış açısı. Cate Blanchett her role girmesi ile o rolü kendi içinde dönüştürmesiyle ününe ün katmış isim yine göstermiş kendini. Bence yetenek bazında çok iyi oyuncu olan Gael Garcia Bernal filmin uçarı kaçarı şahsı olsa da karakterin hakkını vermektedir.


Yönetmen olarak çok farklı yere koyduğum Alejandro Gonzalez Inarritu bu filmde çıtasını çok yükseklere taşıdı. En iyi yönetmen ödülünü bu filmde Martin Scorsese'li Departed (Köstebek) filmine kaptırdı. Ki o zaman ki oscar törenini hatırlayalım üç sakallı grubu (((Steven Spielberg - Francis Ford Coppola - George Lucas))) ödülü kendisine iade-itibar olarak sunmuşlardır.
Senaryosu çok güçlü olan filmin en büyük zaferi Gustavo Santaolalla'nın ellerinden çıkan müzikal dokunuş.


(((Babil Kuleleri hakkında bilgiler Vikipedia'dan alınmıştır.)))



puanım : 9.3

27 Mart 2017 Pazartesi

A Clockwork Orange - Otomatik Portakal


Orijinal Adı : A Clockwork Orange

Türkçe İsmi : Otomatik Portakal

Yapım Yılı : 1971

Tür : Suç - Dram

Süre : 2 Saat 16 Dakika

Yönetmen : Stanley Kubrick

Oyuncular : Malcolm McDowell - Patrick Magee - Michael Bates - Warren Clarke

imdb puanı : 8.3


1960'lı yılarda bozulan ahlaki gelişme ve değişmeler tam anlamıyla 1970'lerde tavan yapmıştır dünyada. Dünya basit bir düzen içinde işlerken ahlaki çöküntü yavaş yavaş kıyıya vurup insanlığa modernleşmenin verdiği haz ile kendisini yalnız ve yüce bir varlık olarak görmesine neden olmuştur. Modernleşme ile bencillik artmış modernleşmenin dışında ruhsal çöküntü her eve uğramıştır. Artık bireyler daha bencil ve toplumdan bir o kadar da uzaktır.


Başta kitaptan bahsedelim. Kitap Anthony Burgess'e ait. Ve açıkçası işleniş açısından Recaizade Mahmut Ekrem'in unutulmaz romanı Araba Sevdası'na yer yer benzemektedir. Recaizade Mahmut ekrem romanın da yanlış batılılaşmanın etkisiyle gelişen olaylara yer vermişken Burgess ise  kuralsızlığın acımasızlığın verdiği parçalanmayı modernleşme etkisiyle anlatmaktadır. Peki kurallar olmazsa ne olur? Uymazsak ne değişir işte bu konuda bir kaç kelime yazarsak ülke kurmak zor iştir ama bir ülkeyi bitirmek için önce en alt kademesinden başlamak gerekir. Küçük çekirdek ailenin bir ferdinin değişmesi lazım. Ailede ki bir birey değişir. Birey aileyi deiğiştirir. Alile toplumu, toplum da ülkeyi. Yazarın korkusu da budur aslında eskilerden kalan o İngiliz sisteminin bozulmasından korkmaktadır.


Yavaş yavaş filme gelirsek Stanley Kubrick'in şiddet şiddeti doğurur felsefesi ile işlemekte olduğu suçun çok ama suça karşılık bir cezanın olmadığı bir ortamdan bahsetmektedir. Alex'in gözünden anlatılan hikaye ile filme giriyoruz. Ve aslında bu da beynimize hem yazarın hem de yönetmenin oynadığı bir  oyun. Olayların merkezine kuruluyoruz. Hem olaylara Alex adlı anti-kahraman gözünden bakıyoruz hem de kendimizi içerde hissediyoruz. Film bizi öylesine içeri çekiyor ki filmi izlerken kibir kat sayınız yükseliyor küçümsüyorsunuz etrafınızı, toplum dışında hissediyorsunuz kendinizi, bir parça küçük dağları ben yarattım havasına giriyorsunuz.

Tam da burda kitabın yazarı olan Brugess'in kitap hakkında ki görüşüne yer verirsek ;

"Tüm hayvanların en zekisi, iyiliğin ne demek olduğunu bilen insanoğluna bir baskı yöntemi uygulayarak onu otomatik işleyen bir makine haline getirenlere kılıç kadar keskin olan kalemimle saldırmaktan başka hiçbir şey yapamıyorum..." demiştir.


Bu sözü açıklamak için en mantıklı olan şey ise Freud'un yapısal kuramına atıfta bulunmamız gerekmektedir. Aslında tamamen bilincimizi geri çeviremeseydik tüm hayvanların en zekisi olamazdı insanoğlu sadece hayvan sınıfında yer alırdı. İd yani bilincimizin karanlık yüzü bu filmle birlikte gördüğümüz kısım daima bastırmaya çalıştığımız iç yüzümüz. Eğer bilinçaltımız bize sahip olsaydı Alex gibi bireylere dönüşecektik.

Bize verilen akıl ve aklımızı kullanarak iyiyi kötüyü ayırt etme duygusu ile birleşip dünyayı yaşanılabilecek yer yapmıştır. Zamanın öncesinden gelen ahlak duygusu yok şu anda dünyamızda bireyselleşip yozlaştığımız için. Tam kırk küsür sene önce yazılan roman ya da beyazperdeye aktarılan film hiç bir zaman eskimeyeceği de burdan belli etmekte kendisini.


En iyi film yönetmen dahil 4 dalda akademi adaylığı olan film (((en iyi erkek oyuncu adaylığı olmamasına şaşırdım doğrusu))) hiç birisini kazanamamış ve ödülleri Gene Hackman'ın en iyi erkek oyuncu ödülünü de aldığı The French Connection - Kanunun Kuvveti'ne kaptırmıştır.

Yönetmen Kubrick'in betimlediği o kadar çok şey var ki film de söz olmasa bile taplo da gösterior ne demek istediğini ya da kıyafetlerde. Bunu yaparken de başlı başına bir tiyatro yönetmeni gibi yüzümüze çarpıyor.

Oyuncu yönünden eleştirmeye gerek yok ama hem Alex'i oynayan Malcolm McDowell hem de kardeşleri oynayan oyuncular Freud'un id kısmına o kadar bağlı kalarak oynamışlar ki o yüzden eleştiriye açık bir konu değil.


Film hakkında eleştirilerimize gelirsek bu kadar da yüzümüze vura vura anlattığı gibi bilinç altımız duygu açlığı, doyumsuzluk, bencillik ile bu kadar kirli mi? Gerçekten de bilinç altımıza izin verirsek bu kadar mı kötü insanlarız? Bunu düzeltmek için neden bilinçaltını süper-ego ile karşılaştırmadan dışarıdan yardım alarak yapması eleştirideki baş konular. Kubrick bu filmi biraz da kendisini içselleştirememesiyle alakalı.


puanım : 8.9

19 Mart 2017 Pazar

Requiem for a Dream - Bir Rüya İçin Ağıt



Orijinal Adı : Requiem for a Dream

Türkçe İsmi : Bir Rüya İçin Ağıt

Yapım Yılı : 2000

Tür : Dram

Süre : 1 Saat 42 Dakika

Yönetmen : Darren Aronofsky

Oyuncular : Jared Leto - Ellen Burstyn - Jennifer Connelly - Marlon Wayans

imdb puanı : 8.4


Ağıtlar sadece yürek yakan melodiler ile olmaz bazen öyle bir ağıt yakar ki insan duyuramaz kendini bağırsa da sesi çıkmaz.




Darren Aronofsky'ın en muhteşem yapıtı. 1998 yapımı olan Pİ'den sonra sinema severlerin karşısına senaryosunu yazdığı ve yönettiği bu yapımla karşısına çıkmıştır. Ve kendisi adına çıtayı öyle bir yere koymuştur ki çıtayı geçmesi oldukça güçtür.


Filmi izlemediyseniz ve izlemeyi düşünüyorsanız eğer ruhunuz çöküntü halde ise sakın seyretmeyin filmin sonundan sonra sizlerde farklı eğilimlere baş gösterebilir.
Bir ortamda olsanız zifiri karanlık, kalkıp yürüseniz düşmekten korkarsınız orda oturup kalsanız karanlığın vücudunuzu bağlamasından. Bazen yutkunamaz insan dışarı atmak istediklerini atamaz susar konuşmaya çalışsa da dost oldukları sırt çevirir. Dost gibi gözükenler ise aslında dostu olmamıştır hiç bir zaman.


Bir film düşünün en mutlu anınızda seyrettiğiniz zaman koltuğunuza çakılıp kaldığınız.
Bir film düşünün huzurunuzu yok eden hayatın acımasız gerçeklerini gösteren.
Bir film düşünün sizi alt üst edebilecek.
Bir film düşünün yatağınızda yattığınızda şükredebileceğiniz ve kendinizi sorgulayacağınız bir film.




Requiem for a Dream - Rüyanızın gerçekleşme ihtimali olsa uğruna ağıt yakabileceğimizi sorguluyor. Film ağıtın yaşantımız bile olabileceğini söylüyor. Yaşam çok kısa evet mutlu olmak insanın elinde peki o renkli kutuda dış yaşamın mutluluğunu görüp ona imrenen insanların mutlu olması nasıl sağlanacak. Kendisinin de karşısındakinin de sadece insan evladı olduğunu bildiği halde neden? Mutlu olmak bir anlık bilinçsizleşmek değildir. Uyuşturucu nerelere neden olabilir. İmrenmek insan hayatından neleri götürebilir. Kendimize ödül olarak verdiğimiz bir çok ceza.



Dediğimiz gibi senaryoyu da yazan Aronofsky madde bağımlılığının ne olduğunu, nasıl insanı çökerttiğini ve yıkıldığını gözler önüne sermektedir. Anne rolünde oynayan Ellen Burstyn televizyon seyretmekten başka bir şey yapmayan Sara Goldfarb olarak karşımıza çıkmaktadır. Kocasını kaybettiğini filmin başında öğrendiğimiz Sara televizyon önünde sürekli tıkınan biri olarak 7 günahın tembelliğini ve oburluğunu yansıtmaktadır.



Sara'nın oğlu Harry Goldfarb'ı ise canlandıran Jared Leto hayatı kısa yoldan kazanmak ister ama bunun yaparken de kendisini esir etmekten kaçamaz. Üst kesimin hayalini kuran kişiliktir kendisi. Uyuşturucu bağımlısı bir genç ama bataklıktan kurtulmak için çırpınmakta. Daha da battığından haberi olmadan. Aç gözlüdür Harry hem de çok fazla aç gözlülüğünün peşine hem kendisini hem de arkadaşını sokmuştur. Madde bağımlısı olduğu için öfkesine hakim olamamaktadır.



Harry'nin yanından ayrılmayan arkadaşı dostu Tyrone C. Love' canlandıran kişi Marlon Wayans dostluğu işlemekte. Ne olursa olsun arkadaşını satmayan ona destek çıkan bir işi. Belki de yönetmen kurunun yanında yaş da yanar mantığı ile işlediği karakter. Beraber satış yaptığı Harry ile işleri oldukça yükseltmişlerdir. Burnu havada ben bilirim gayesinde kibir.



Harry'nin kız arkadaşı sevgilisi rolünde Jennifer Connelly'nin canlandırdığı Marion Silver. Kendi yaşantısından sıkılan ve başkaları gibi yaşamak isteyen kişi. Güzelliği ile giremeyeceği ortam yok. Kadınlığının verdiği şehveti filmde kullanması inanılmaz. Kendisinin sevdiği tek kişi olan Harry'e aşık onun için yapamayacağı şey yok. Dostluk ile aynı zaman da kıskançlık da girmekte.

Uyuşturucu kurallarını hem satıp hem de kullanarak yaşamlarını sürdürmekte olan 3 kişi. Ve televizyon bağımlısı olan annenin  yaşamına konuk olduğumuz Bir Rüya İçin Ağıt tam kalbinize dokunmakta.


Yanlış yolda yanlış işler ve uğruna kaybedilen nice unsurlar nice objeler.


Oyunculuk bazında değerlendirme yapacak olursak oyuncular o kadar farklı kavramları ve unsurları gerçekçi olarak yansıtmakta. Bir ara gerçekten de uyuşturucu kullanıyorlar sandım. Jennifer Connelly öylesine farklı rolde ki ya gerçekten de bu güzellik bu rolü canlandırdı mı?
Müziklerine ayrı parantez açmak lazım o kadar kaliteli ki Clint Mansell ve Kronos Quartet tarafından derlenmiştir. Mozart'ın Requiem adlı eserinin filme uyarlanması da efsanedir.


Film bittiğinde yapacağınız şeyler sırası ile şöyle olacak. Bu filmi neden izledim ki? Kendime bu kötülüğü neden yaptım? Sorguladıktan sonra da acabalar gelecek İzlemesem de olurdu. Filmin ilk olumsuz etkisinden kurtulduktan sonra da iyi ki izledim ve bu illete bulaşmıyorum diyeceksiniz.


Son söz Jared Leto'dan alıntı olarak yapalım "Bu film çocuklar için değil evet ama onların oynadığı video oyunlarını görseniz şok olurdunuz." Belki de GTA gibi oyunlara atıfta bulunarak.



puanım : 8.8

17 Mart 2017 Cuma

The Great Escape - Büyük Firar




Orijinal Adı : The Great Escape

Türkçe İsmi : Büyük Firar - Büyük Kaçış

Yapım Yılı : 1963

Tür : Savaş - Suç - Dram - Tarihi

Süre : 2 Saat 52 Dakika

Yönetmen : John Sturges

Oyuncular : Steve McQueen - James Garner - Richard Attenborough - Charles Branson - James Donald

imdb puanı : 8.2


Efsanelerden bir tutam daha.


Gelmiş geçmiş en iyi hapishane filmlerinden biri. Ama her şeyden önce baştan sona alabildiğince klasik olan film.


Sinemanın muhteşem filmlerinden biri. Sanat tarihine geçmiş en güzel örneklerden. 1963 yılı yapımı olan film başta Steve McQueen'li kadrosuyla zamanının önüne geçmiş bir yapımdır. Tam kesin olmasa bile yaşanmış olaydan aktarılan kitaptan uyarlama bir senaryoya sahip. Ama buna rağmen hem eğlenceli hem de trajik olayları beyaz perdeye yansıtmaktadır.


Akademi ödüllerinde anlamsız bir şekilde geri çevrilen film sadece bir dalda aday olmuştur. O zamanki film yıldızları ise Elizabeth Taylor'un efsane filmi Cleopatra , en iyi film ödülünü de kazanan Tom Jones İtalyan yönetmen Federico Fellini'nin 8,5 filmine kaptırmışlardır adaylıkları ve ödülleri.


Artık klasikleşen filmlerden olan gelmiş geçmiş en kaliteli yapımlardan biri. Ve tekrar çekileceği sürekli gündemde olmasına rağmen bu filmin güzelliği Steve McQueen'li ve onun yanında Charles Bronson'un yakışıklı karizmasını James Garner'ın aklı başında kişiliği ve daha birçok özelliği barındırıyor.


Hayatını kaybeden 50 kişiye filmin adanması da önemli.


Neden bu filmi izlemeli insan?


Başta Steve McQueen için izlenmeli. Neden mi ? Bir oyuncu nasıl kalitesini gösterir onu belli ediyor. Steve McQueen zamanının çok ötesinde bir oyuncuydu. Ne kadar büyük cool ve karizma biri. Otomobillere meraklı atları ustaca kullanan McQueen bu filmdedemotoruna çok hakimolduğunu gösteriyor.


Her geçen gün kötüye giden 7. sanat olan sinemanın eski soluklarının nefesini anlamak ve kavramak için izlenmeli. Eskilerin en karakteri bol filmlerinden birisidir. Şu anda bir film düşünün Johnny Depp, George Clooney, Leonardo DiCaprio, Christian Bale ve daha nicelerinin aynı kadroda olmasını. İşte bu kadronun benzerini 1963 de bu filmde kuruyorlar. Geçmiş sanatın duru yanını görmek istiyorsa izlenmeli.


3 saate yakın bir süre olsa da filmden kopmayacağınız kesin ve izledikçe zamanın nasıl geçeceğini anlayamayacağınız için bir solukta film bitiyor. Ne çok hızlı ne de çok yavaş karşılıklı diyalogları bile sade ve kalitesinden ödün vermiyor.


Senaryoda ustalık işlemesi bir dokunuşun hakim olması. Aslen kitaptan uyarlanma olan senaryonun orijinali ve Steve McQueen'in özel notlarının aldığı satışa sunulmuş 50 bin poundluk gibi bir değer biçilmiş en az ve bunun belki de çok üzerinde satılacaktır.


Steve McQuenn ve arkadaşlarının nasıl notlar aldığına bir bakın şimdide böyle ustalık işi olabilecek mi kararını sizler verin.


Hapishane konulu filmler herkesin ilgisini çekmiştir. Başta Esratin Bedeli, Kelebek, Alcatraz'dan Kaçış, Babam İçin sanat tarihinde her ne ise bu filmde buradaki efsaneler kadar kaliteli bir yapım.


İnsanlık için en dayanılmaz parça özgürlük ve onun uğrunda yapamayacağı şey yok. Özgürlüğün ön plana çıktığı bağımsızlığın mücadelesinin işlendiği film sizi o kadar içine çekecek ki kendinizi kaçmaya çalışan bir mahkum gibi hissetmenizi sağlayacak.


En önemli kısımlarından biri olan


O motor sahnesinin hatrına.


İzlenmesi gerekir :) :) :)


puanım : 9.0

15 Mart 2017 Çarşamba

12 Angry Men - 12 Öfkeli Adam



Orijinal Adı : 12 Angry Men

Türkçe İsmi : 12 Öfkeli Adam - 12 Kızgın Adam

Yapım Yılı : 1957

Tür : Suç - Dram - Polisiye - Gerilim

Süre : 1 Saat 36 Dakika

Yönetmen : Sidney Lumet

Oyuncular : Henry Fonda - Lee J. Cobb - Martin Balsam

imdb puanı : 8.9


Efsanelerden bir tutam.

12 Angry Men - 12 Kızgın Adam.


Tek mekan filmlerin şahı olan 12 Kızgın Adam Henry Fonda'nın efsaneleştiği film olarak karşımıza çıkmaktadır. Yönetmenliğini Sidney Lumet'in yaptığı 1957 yapımı bir filmdir. Ayrıca yönetmenin ilk filminin bu kadar efsaneler arasında girmesi de ayakta alkışlanacak bir olgu. Bu filmi ile beraber belki de en iyi filmi Al Pacino'nun oynadığı  Dog Day Afternoon - Köpeklerin Günü adlı rehine filmi ile de tek mekan algısını geliştirmiştir.


Albert Einstein'ın bir sözü ile filme yavaşça girecek olursak, "Ön yargıları parçalamak, atomu parçalamaktan zordur.


Tanımadığın insanları eleştirip yargılayabilirsiniz hatta tanıdıklarını bile.


1957 Amerika'sından önce bu dönem öncesinden bahsedecek olursak Soğuk Savaş döneminin hakim olduğu ve zıt kuşakların birbirleri ile çatışmasını görmekteyiz. Amerika ve Sovyet Rusya'nın başını çektiği dünya da Kore Savaşı yaşanmış Vietnam Savaşı patlak vermiş ve Küba da ayaklanma başlamıştır. İşte tamda bu ortamda insanlar birbirlerine karşı güven duygusunu iyice azaltmıştır. O dönem Amerika'sında ayrıca kadınların söz hakkının olmamasını biraz da filmde de ön plana çıkmaktadır. Tamamen erkeklerden oluşan jüri üyelerinin böyle olmasının nedeni o dönem kadınları genel olarak ya erken evlenmeye ve ev kadını olmaya mahkum olmuşlar ya da ''Beat Akımı'na'' kapılmışlardır. Ayrıca siyahi kişilerin filmde olmaması o dönemin de büyük ayıbı olarak karşımızda o zamanki siyahi insanların söz hakkının bulunmamasını da filmde görmekteyiz.



Ön yargı demiştik birçoğumuzun her zaman yaptı ve yapmakta olduğu bir eylem.Klasik olarak her zaman karşımıza çıkan örnek olursak bir kişi tanıyorsunuz özürlü olarak doğmuş sekiz çocuğa sahip, frengi hastası ve eğer hamile olduğu çocuğu doğurmaya karar verirse masa da kalma ihtimali yüksek birine kürtaj olmayı önerir miydiniz? Eğer kürtaj olmasını önerirseniz maalesef bugün 9. Senfoni'yi dinleyemeyecektik çünkü öldüreceğiniz çocuk Ludwig van Beethoven olacaktı.



Tek mekan olarak tasarlanan 12 Angry Men de tam olarak ön yargı ve tabuların sonuçlarını göstermektedir. Bir baba ve onun canını almak ile suçlanan bir evlat ile filmimiz başlamakta. Kişilerin isimleri bile yoktur, bu filmde isimlere gerek de yok aslında senaryosunun o kadar sağlam olması cinayetin görgü tanıkları olan "yaşlı adam ve karşı sokaktaki kadın" deniyor, davalıya çocuk ve jüri üyelerinin ismi ise birinci jüri, ikinci jüri... şeklinde tasarlanmıştır. En önemli karakter tabii ki 8 numaralı jüri üyesi Henry Fonda.



12 jüri üyesi ortak karar veremeden sonucun kesinleşmediği bir davanın sonucu için oylamaya başlanır tek tek belirtilir. 18 yaşındaki bir çocuğun ölümü için 12 Jüri üyesinin parmak kaldırmasına oylamada" evet suçludur" demesine bağlıdır. Bundan sonra filmin içine bizde girmekteyiz. Kafamızda ki sorulara cevaplar bulmaya çalışmaktayız. Belki de kısacası 12 jüri üyesi içinde değiliz ama bir nevi 13. kişiyiz.


8. jüri üyesinin yaptığını yapamazdık sanırım bizlerin ön yargıları bunu etkilerdi.


Amerika adalet sistemi işte 12 kişinin verdiği karara bakıyor sizin tabutta olmanızı sağlıyor yada yaşamınızı belki. En büyük eleştiride bu noktada çıkıyor. "Elimi kaldırıp bir çocuğu ölüme gönderemem" diyerek sisteme sert bir bakış açısı atmaktadır. Biraz olsun bizim hakim kararlarından daha insancıldır belki de bizde tek kişi karar verirken bizde tek kişi.


Filmdeki jüri üyelerinin geneldeki  mantığını biraz olsun açarsak bencil olduklarını görüyoruz, nefret sahibi kişilerdir. Nefrete karşı ayakta kalmaya çalışmak ise erdemdir. Erdemin de duruş olduğunu görmekteyiz. Biraz uç bir örnek ve farklı bir bakış açısından bakarsak filme hiç kimse bir Yehuda değil. Oda zaten isteyerek olmamıştır.


Salt bir mahkeme filmi olmasının dışında ana teması önceden de yazdığımız gibi ön yargı, özgürlük, aile içi çatışma, erdem, em-pati, merhamet ve sevgi yoksunluğunu gözlemlemekteyiz.
1958 yılında ki 30. Oscar töreninde karşılaştığı efsanevi The Bridge on the River Kwai - Kwai Köprüsü ve Marlon Brando'nun ünlü filmi Sayanora ile karşılaşmış ve bu savaştan Kwai Köprüsü ayakta kalmıştır.



Filmin kusursuz oyuncusu Henry Fonda'ya Akademi ödülüne en iyi erkek oyuncu konusunda aday yapmaması işin ilginç kısmı olsa da 1981 yılında On Golden Pond ile ödüle sahip olmuştur.
12 Angry Men - 12 Kızgın Adam filmi Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Film Arşivinde tarihi, kültürel ve estetiksel önemi nedeniyle koruma altına alınmış ve kopyaları Kongre Kütüphanesi'ne emanet edilmiştir.


12 Angry Men bu zamana kadar bir kez uyarlanmış o da 2007 yılında Rus sinemacı Nikita Mikhalkov tarafından 12 adıyla tekrar uyarlanmıştır. Eski filmleri seyretmekten haz almayanlar o filmi mutlaka seyretmeli.


Son söz mahkum edilen kim olursa olsun suçu ispatlanmadan herkes masumdur.



puanım : 9.0