Orijinal Adı : The Thin Red Line
Yapım Yılı : 1998
Tür : Savaş - Dram
Süre : 2 Saat 50 Dakika
Yönetmen : Terrence Malick
Oyuncular : Sean Penn - Adrien Brody - Ben Chaplin - George Clooney
- Jim Caviezel - John Cusack - Simon Billig - Jared Leto - Tim Blake Nelson -
Nick Nolte - John Travolta - Woody Harrelson - Elias Koteas -
imdb puanı : 7.6
Gerçekten sorgulamamız gereken o kadar
soru işaretleri var ki bu yapımda... Terrence Malick resmen bunları yüzümüze
vurmuş... Apolitik, anti-siyasi ya da ne derseniz deyin ama bence film resmen
bize tanrının varlığını da sorgulamamıza neden oluyor... Şimdiye kadar savaş
karşıtı olup savaşı anlatan en iyi filmlerden biri olan İnce Kırmız Hat'ta
dünya tarihinde savaş gerekli midir? diye sorgulatıyor...
Yazıya geçmeden önce işte asıl
sorulması gereken soru: Savaş gerekli mi? Acaba savaşlar ve çıkarlar olmasaydı
hayatımız, dünyamız daha güzel olamaz mıydı? İnsanlar gerçekten millet, ülke
kavramına bu kadar çok takılıp ya da daha doğru bir deyişle kendi çıkarlarına
bu kadar çok takılıp insanlığını unutup içindeki sevgiyi ne diye köreltir? Ve
bunu başardığında aslında büyük yenilgi olduğunu bile bile neden zafer
kazanacağını düşünür... İnsanlar arasında ülke, millet kavramına körü körüne
bağlanmak doğru mudur? Neden ırklar, soylar, geldiğin yer hatta doyduğun yer
bazılarına göre bu kadar değerlidir? Herkes kendi için iyi olmasını diliyor
fakat başka hiç kimseyi düşünmemek bencillik değil midir? Kendimizi düşünmeden
ne birini seviyoruz ne de sevdiğimize değer veriyoruz... Belki de
bazılarımız... Uzayıp gider bu sorgu cümleleri... Ben hep keşke diyorum... Keşke
hep çocuk olarak kalsaydık... Çocuk olarak kalıp bir dilim ekmeği
bölüşebilseydik... Ufak bir kaşıkta mutluluğu bulabilseydik... Ama buna izin
yok... İzin vermeyen de insanoğlunun ta kendisi...
Aldous Huxley'in çok ünlü bir
sözü vardı: """Belki de bu dünya başka bir evrenin cehennemidir"""
bu yüzden mi acaba insanoğlu hep olumsuzluk yaşıyor? Belki de hepimiz büyük
kötülerdeniz ve acı çekmemizin nedeni bu olabilir mi?
Dünya tarihinde sadece 317 yılın
savaşsız olarak geçtiği söyleniyor. Koskocaman evrenimizde sadece 317 yıl...
Yukarda yazdığımız her şeyin sorumlusu değil miydi insanoğlu aslında bunun da
sorumlusu onlar güç, şöhret, para ve geride kalan her şeyin sorumlusu sadece
317 yıl savaşsız olarak geçirmişler. İtibarlık için tamahkar olan insanlar
tabii ki savaşır ama asla neden savaştığını bilmez. Bu bazen bir kadın için
olur, bazen bir toprak parçası için ve bazen de bir damla su için.
Bir kaç kelime karaladıktan sonra
bu efsane filme geçelim. 1998 yapımı bu filmdeki vurgular her geçen saniye sizi
sizden alıyor...Kaç yıl önce seyrettim bilmiyorum ama... Filmlerdeki ara
sözlerle film incelemesi yapacağız ama en sevdiğim sözlerle filme geçelim:
"Karanlıktan ışığa,
Nefretten sevgiye;
Bunların hepsi aynı aklın ürünü
mü?
Aynı yüzün yansıması mı?
Ey Ruhum!
Bırak da şimdi içinde olayım,
İçinde olayım ki
Dünyaya benim gözlerimden bak ve
gör
Yaptığın şeyleri
Gör bak her şey nasıl da
parlıyor?"
Bu kelimeler ile filme geçecek
olursak tam olarak insanlığı ve tanrının varlığı sorgulanıyor. İnce Kırmızı Hat
öyle bir film ki yaşamı değil yaşatmayan insanları sorguluyoruz. Herkesin yaşama hakkı olduğunu
sorguluyoruz ama tüm bunları yapamayacağımızı da.
Kısa bir ek bilgi ile ara
verelim... Başta II. Dünya savaşına yol alıyoruz gerçek yaşanmış olaylardan
sinema dünyasına açılan film. Daha doğrusu ufak bir kesiti Guadalcanal
Muharebesi... Kesin olarak müttefiklerin zaferiyle sonuçlanmış bir savaş... Ama
nasıl bir savaş olduğu hakkında bilgi vermek gerekirse Pearl Harbor'un intikamı
olarak baktıkları bir çıkarma... Her iki taraf adına on binlerce ölü yüz
binlerce yaralı...
Filme girerken timsahın
gösterilmesi yönetmenin seçtiği bence en önemli unsurlardan biri...Timsah hem
gücü hem de cesareti sembolize ediyor. İçimizdekileri çıkarmak için var olan
olumsuzluklara karşı durmaya çalışmayı gösteriyor ayrıca sonsuzluğa uzanmak
için korkmamamızın gerektiğini... Bir nevi yaşarken korkmadan durmaya çalışmak
ya da ölüm ile gelen sonsuzluk...
""Doğanın kalbindeki bu
savaş nedir?
Neden doğa kendisi ile mücadele
ediyor?
Toprak denizle savaşıyor.
Doğanın içinde intikamcı bir güç
mü var?
Yoksa bir değil de birden fazla
güç mü var?""
Kendi içinde kendisi ile savaş
yaparken insanoğlu çevresi ile de savaş yapmaktan kaçınmıyor... İnsan bazen beynini
bazen kalbini dinliyor orada bile savaş varken çevresi ile kavga edip onlarla
savaşması gayet normal belki de bu özelliği doğadan alıyor insanoğlu...
""Bu büyük kötülük acaba
nerden geliyor?
Bu dünyanın içine nasıl girmiş?
Hangi kökten hangi tohumdan
büyümüş?
Bunu kim yapıyor? Bizi kim öldürüyor?
Kim ışığımızı ve hayatımızı
çalıyor?
Kim bizim de düşebileceğimiz
durumu görüp bizimle alay ediyor?
Bizim yok olmamız dünyanın
çıkarına mı?
Çimenlerin büyüyüp güneşin
parlamasına bir katsısı var mı?
Bu karanlık senin içinde de var
mı?
Sen de bu gecenin içinden geçtin
mi?""
Saygıyı hak eden arasözlerden
biri... Kim bizim yok olmamızı ister ki? Düşmanımız mı? Dostumuz mu? Yoksa her
ikisi de mi? Ya da bu sıfatlara bile sahip olmayanlar mı? İnsanların değeri
nedir ki? Cevabı çok basit aslında "Hiç"... Hiçiz herkes için birer
hiç... Değerimiz olmadığı için savaşlar var... Aslında en önemlisi değersizleşiyoruz
ve yok olup gidiyoruz... Bazen akıllardan bazen kalplerden bazen de bedenen...
Ne olursa olsun savaş
sarmaşıkların ağaçları sarıp nefessiz bıraktığı gibi insanları sarıp
öldürüyor... Bunu kimi zaman savaşla yapıyor insanoğlu kimi zaman aşkla...
""Hiç bir şey unutmanı
sağlayamıyor
Her seferinde yeni baştan
başlıyorsun
Savaş insana şeref kazandırmıyor,
onu köpeğe çeviriyor
Ruhunu zehirliyor...""
Hayatın gerçekten de vurucu
sözleri bunlar olabilir mi? Nerde nasıl kimle savaş yaparsan yap... Beynen,
ruhen ya da kalben bunlar çok doğru kelimeler...
İnsanoğlu her şeyi yıkan yakan
bir zihniyette olmasaydı dünya nasıl bir yer olurdu acaba? Erkekler kendilerini
tanrı olarak görmeselerdi neler olurdu? Ya da soruyu sadece erkekler olarak almayıp
gücü elinde görenler kendilerini tanrı olarak görmeseydi dünya nasıl bir yer
olurdu?
Oyunculuk bakımından söz
söylemeye gerek yok bence zamanın çok ötesinde oyuncular ile tarihe çıkmış bir film.
Yönetmen açısından ise Terrence Malick'in gelmiş geçmiş en iyi filmi... İç
geçişler o kadar etkili ki insana dokunuyor... Ayrıca müzikler söylemeye gerek yok
usta isim Hans Zimmer'in kaleminden çıkmış...
1999 Akademi Ödüllerinde tam anlamıyla
fiyasko yaşanmıştı... Sadece 3 dalda aday gösterilen Truman Show, 7 adaylığa rağmen
hiç bir ödül alamayan The Thin Red Line (((İnce Kırmızı Hat))) ve 13 dalda aday
olup en iyi film dahil 7 dalda ödül kazanan Shakespeare in Love (((Aşık Shakespeare)))...
Ama o senenin en büyük yıldızı hem Truman Show'du hem de İnce Kırmızı Hat...
Akademinin anlamsız seçimlerinden
sonra yavaş yavaş yazımızı bitirelim... Filmde geçen bir arasöz ile.
""O kıvılcım nerde
şimdi
Her şey bir yalan
Gördüğün ve duyduğun her şey
Yutulacak çok şey var
Gelmeye devam ediyorlar
birbirleri ardına
Bir tabuttasın, yürüyen bir
tabutta
Seni öldürmek istiyorlar ya da
yalanlarına katmak
İnsan sadece tek bir şey
yapabilir
Kendi olan bir şey bulur kendisini ada haline getirir
Eğer sizinle bu hayatta
tanışmadıysam bunun eksikliğini hissedin
Gözlerinizin tek parıltısıyla hayatım sizin
olur... ""
Son kelimelerim savaş ruhu
köreltir nerde kime karşı verdiğinin önemi yok... Savaşsız yıllara...
sinemayla kalın
puanım : 9.1