The Thin Red Line

açıklama.

bohemian rhapsody

açıklama.

Split

açıklama.

Drifters

açıklama.

14 Kasım 2018 Çarşamba

The Danish Girl - Danimarkalı Kız


Orijinal Adı : The Danish Girl

Türkçe İsmi : Danimarkalı Kız

Yapım Yılı : 2015

Tür : Dram - Biyografi - Romantik

Süre : 1 Saat 59 Dakika

Yönetmen : Tom Hooper

Oyuncular : Eddie Redmayne - Alicia Vikander - Matthias Schoenaerts - Adrian Schiller - Amber Heard

imdb puanı : 7.1


20.yüzyılın başlarında gerçekleşen yabancı vücutta var olma çabalarından bir sanat gösterisi. Tarihin ilk transseksüeli Ressam Einar Wegener'in Lili Elbe'ye dönüşü. Einar Wegener'in karısı Gerda Wegener de ressamdır. Hayatlarına konuk olduğumuz filmi yönetmenlik koltuğuna oturan Tom Hooper sayesinde seyrettim ve tanıdım. Acaba bu sefer herkesin sevdiği yönetmeni görebilir miyim diye? Ki göremedim maalesef yer yer olayları derinlemesine verememesine rağmen fena bir iş çıkardığını da söyleyemem. Şimdilik Tom Hooper'ı bir kenara bırakalım filmin incelemesine geçmeden Einar Wegener hakkında bilgiler vermeye geçelim.

Kısaca kimdir? Nedir? Tanıyalım: Einar Wegener Danimarka doğumlu olan bir ressamdır daha doğrusu bir insan. Karısına verdiği pozlarla bildiği hayatı değişen bir insan. İçindeki var olan ama hiç çıkarmadığı kişiliği ortaya çıkan bir insan. Yanlış beden de doğan hayatına böyle devam etmek istemeyen bir insan. Bastırılmış duygular ile kendisini kısıtlayan ama bu bastırılan duyguların bir yerde patlayacağını bilmeden yaşayan bir insan. Günlüklerinde hayatına ilişkin her şeyi tutan kendisini anlayan bu yolda kendini gören herkese ilham kaynağı olan bir insan. Her cümlenin ardına getirdiğimiz gibi o bir İNSAN. Doğdu, yaşadı, fikirlerine inandı inandığı uğruna her şeyini yola serdi. Ben bu filme hiç bir zaman aktivist yada feminen gözlerle bakılmayacağını düşünüyorum. Aslında öyle bir hayat yaşamış ki bu yaşam; dayanma gücünü, inanmayı ve hatta insan olmayı göz önüne seriyor.


Filme geçecek olursak:                                

Filmin en sevdiğim noktasından başlamadan geçemeyeceğim; filmin adı. sade ve çok da yakışmış bir isim "Danimarkalı Kız".

Aşk nedir? Sevgi nedir? Sevdan için neler yaparsın? gibi soruların anlamını biraz olsun kavratabilen bir film var karşımızda. Sevgin için neler yaptıklarından daha çok daha neler yapabilirsin sorusuna karşılık alıyoruz.
"Böyle bir sevgiyi hak edecek ne yaptım?" Baştan sona bu hikaye etrafında dönen bir film bu etkili söz ile film kurgulanmış ve filmin aynası olmuş. Gerçek yaşamdan daha çok aşka ve sevgiye yönelmesi de biraz Tom Hooper'ın kaygılarından kaynaklanıyor olabilir. daha çok sevgi daha çok mutluluk daha çok hüznü o kadar tasvirlemiş ki bir türlü iç dünyalara net bir şekilde yansıtamaması filmin en büyük eksisi. 

Başta da belirttiğimiz gibi 20. yüzyılın başlarına götürüyor film bizi. Dünya savaşı gören ve ordan yavaş yavaş çıkan tarihlere götürüyor bizi film. Her şeyin yıkıldığı Avrupa'da her şey baştan kurulmaya başlıyor. Sanatçıların bile yoklukta kalabileceğini filmde anlayabiliyoruz. Odaların genelde boş olduğu dış mekan tasvirlerinde halkın iyi durumda olmadığını gözlerimizin önüne serse de bazı noktalarında ki detaylar (bale dersler vs.) hayatı yeniden kurma yoluna girdiklerini gösteriyor.
Peki hayatın üzerine yeni bir hayat inşa etmek nasıl bir zorluk olabilir. Tanıdığın, bildiğin bedeni terk edip yeni bir kimlik kazanmak şu an için değil ama o dönemler için nasıl olabileceğini bir düşleyin. Bunu başarmak değil düşlemek bile hayallerin ötesinde bir davranış.

Filmi irdelerken akıllarda kalan ayna sahnesi gerçektende böyle mi düşünüyorlar demek geldi içimden acaba bir ayna görüntüsü ile mi tüm yaşamları değiştirebiliyorlar. Daha doğrusu bildikleri yaşamları bu şekilde mi değiştiriyorlar?
Gelelim öncelikle yönetmene: " Aslında olayları durumu batıran bir Tom Hooper var karşımızda. Olayları insanların görmek isteyeceği bir şekilde anlatıp iç dünyalarına girmemesi biraz filmin sönük kalmasını sağlamakta. Derin anlamları çok fazla olan bir yolculuğun üzerinden sadece kimlik karmaşasını çok iyi irdelemiş. Lili'nin dünyasını yansıtırken aslında dünyası kararan Gerda'yı çok arka plana atmış. Lili ile birlikte inceleyeceği Einar Wegener'in üzerini tamamı ile silip yolculukta tek koltuk kullanmış.  Onu da Eddie Redmayne'ye teslim etmiş işi bitirmiş gibi. (Daha önce de King's Speech'de de Colin Firth'e aynısını yapmıştı.) Çok iyi yönetmen mi? Bence çok çok iyi olan oyuncuların elinde iyi yönetmenlik sıfatına erişebilen biri.
Oyunculara geçecek olursak; cinsel kimlik karmaşası aslında filmin başında göz önünde olmayan ama giderek ağırlık kazanan duyguyu o kadar iyi yansıtmış ki Eddie Redmayne bazı sahnelerinde acaba oynayan Tilda Swinton mu diye ara ara düşündüm (ben çok benzettim).  Giderek verdiği çaresizce duyguları yönetmen bazı noktalarda çok kesmiş ve yönetmene rağmen çok iyi performans sergilemiştir. Benim son zamanlarda gördüğüm en kusursuz oyunculuktan biri. Eğer Stephen Hawking'i canlandırdığı The Theory of Everything en iyi oyuncu ödülünü hak ettiyse (((hakkı yenen Benedict Cumberbatch ile Imitation Game (Yapay Oyun) filmi ile)) bunda kesinlikle en az Leonardo diCaprio (The Revenant - Diriliş) kadar Oscar heykelciğini hak etmiş.
Alicia Vikander rolünün hakkını öyle bir vermiş ki.Gerçekten hem ressam olmuş, hem Ressam Einar Wegener'in karısı olmuş, hem de Lili'nin dostu. Az kaldı gösterildiği her sahne. Keşke yönetmen Lili'nin günlük dünyasından daha fazla odaklansaydı Gerda karakterinin iç dünyasına ve onunla birlikte Einar'ın içine. Rolün içine işleyen duru bir güzellik. Filme girdiği her açıdan filmin yukarı taşınmasını sağlamış ki ben ne kadar iltifat etsem az kalmış olacak ki  Oscar Heykelciği bu film ile kendisine verilmiştir.
Yan rolde Matthias Schoenaerts'ın da hakkını yememek gerekli gayet başarılı bir iş çıkarmış. 

Kostümler harikulade.

Son söz: Seyretmelisiniz her şeyden önce yargıladığınız burun kıvırdığınız herkes "İNSAN" sonuçta. Toplumun her kesiminin insan olmaya ihtiyacı var.


puanım : 7.7

sinemayla kalın