The Thin Red Line

açıklama.

bohemian rhapsody

açıklama.

Split

açıklama.

Drifters

açıklama.

7 Ağustos 2017 Pazartesi

Into The Wild - - - Özgürlük Yolunda - - - Vahşi Doğaya Doğru


Orijinal Adı : Into The Wild

Türkçe İsmi : Özgürlük Yolunda  ( Vahşi Doğaya Doğru )

Yapım Yılı : 2007

Tür : Dram - Biyografi

Süre : 2 Saat 28 Dakika

Yönetmen : Sean Penn

Oyuncular : Emile Hirsch - Marcia Harden - William Hurt - Vince Vaughn - Kristen Stewart - Zach Galifianakis - Jim Gallien

imdb puanı : 8.1


 "İnsanları severim ama doğayı daha çok severim" (Lord Byron)

Özgürlük...
Kaybedince değerini anlayacağımız bir olgu... Şu anda farkına varamıyoruz hiç bir şekilde ot gibi yaşayıp gidiyoruz belki de. Bir amacımız var mı? Bir olayımız? Kurgumuz? Düşüncelerimiz? Belki de hepsini geri düşüncelere itip yaşamaya devam ediyoruz. Amacımız para kazanmak hatta çok para kazanmak. Bunların dışında aile kavramları ve sağlık geliyor. Neden bu kadar körüz neden bu kadar önemsiz hissediyoruz ki kendimizi? Hepsi bir avuç para için, banka hesaplarındaki bol 0 için. Ama değeri kaybedince anlaşıyor gidenlerin.

Mutluluk...
Sadece paylaşıldığı zaman gerçek mutluluk oluyor. Paylaştığınızın kim olduğu önemli aslında onun değerini anlayan biri ile paylaşmalısınız yada doğa ananın yüreğiyle, kitapların uçsuz bucaksız sayfalarıyla paylaştığınız zaman mutlu oluyorsunuz. Bunun dışında mutluluk çok yakınlarda olmayabilir. Ya kendisi bizi bulacak ya da yol almak gerecek. Adım atmaya başladığınızda ise kendiniz mutlu olmaya başlayacaksınız.


İşte önemli değerlerden ikisini işliyor Sean Penn aslında hem özgürlüğü hem de mutluluğu gösteriyor. Birisinin olup diğerinin olmadığı bir hayatı gösteriyor. Mutluysan özgürsün, özgürsen mutluluğa açıksın. Kamerasından bizlere  öyle bir yansıtıyor yakını uzak eden olguları uzağı ise yakın yapan şeyleri gösteriyor. Dünya üzerinde böyle hikayeler çok vardır her şeyi geride bırakıp yol almak, gitmek uzaklara yaşamı özgürlüğü ve onun tadına varınca mutluluğu tadmak. Ama kahramanımız Christopher McCandless farklı bir yol izlemiştir kendine. İyi eğitimli, mutlu bir hayata sahip olan biri bir çoğumuzun gıpta ile baktığı hayattan bunalan, paranın saadetine inanmayan, yola koyulan bir gezgin.


Hem de Vahşi Doğa'ya doğru yola çıktı. Takvimler 1990 yılını gösterdiği sıralar Alaska'ya doğru... Ardında her şeyini bırakarak. Dünya malını bırakıp asıl dünyanın kucağındaki güzelliğe doğru... O an'ların güzelliği ise Sean Penn'in o kadraj açısında doğayı bir resim gibi gösterdiği kareler ile aslında neyin güzel olduğunu da kavrıyor insan.


Emile Hirsch rolünde o kadar büyüyor ve bizleri o kadar büyülüyor ki gördüğüm en iyi erkek oyuncu performanslarından biri oluyor. Akademi törenlerine karşı tutumumun değiştiği sene. En iyi erkek oyuncu dalında aday gösterilmeyerek düşüşe geçti.(((tamam çağın en iyi oyuncusu Daniel-Day Lewis--There Will Be Blood ile ödülü aldı, Viggo Mortensen--Eastern Promises ile Johnny Depp--Sweeney Tood ile aday oldu ancak diğer adaylıklardan çok önce yazılması gereken isimdi Emile Hirsch))). Bu rol için zaten zayıf bedenine rağmen 20 kilo vermiş olması da aklıma Cristian Bale'i getirdi. Hakkı yenilen bir film.
Gerçi akademi o sene Sean Penn'e karşı aldığı bir boykot olabilir 2 adaylıkla.
Sean Penn tamamiyle senaryoya bağlı bir anlatım gerçekleştirse de kendisi ile beraber Görüntü yönetimi de saygıyı hakeden boyutta. Mutlaka seyredilmesi gereken bir film. Müzikleri ruha dokunan görüntüsü ile içinize işleyen bir film "Into the Wild"


Lord Byron'un şiiri ile bitirelim:
Mutluluk uçsuz bucaksız ormanlardadır,
Bomboş sahillerdeki çoşkudadır,
İnsan elinin değmediği yerdedir,
Denizin diplerinde, gürlemesinde,
İnsanları severim ama doğayı daha çok severim

puanım : 9.5

Ek bilgi Jon Krakauer'in Into the Wild adlı kitabı gerçek yaşamdan alınmıştır. Kahramanı Cristopher McCandless adlı gezgin. Jim Gallien kendisini oynamıştır burda kim olduğunu yazmayacağım. Seyrettikten sonra anlarsınız. Aşağıdaki fotoğraf  gerçek Cristopher McCandless'e ait.


6 Ağustos 2017 Pazar

The Mummy - Mumya (2017)



Orijinal Adı : The Mummy

Türkçe İsmi : Mumya

Yapım Yılı : 2017

Tür : Aksiyon - Macera - Korku - Fantazi

Süre : 1 Saat 50 Dakika

Yönetmen : Alex Kurtzman

Oyuncular : Tom Cruise - Sofia Boutella - Russell Crowe - Annabelle Wallis - Jake Johnson

imdb puanı : 5.6


Paranın getirdiği saadet... Ya para sen nelere kadirsin? Film yerine bunları yazsam daha etkili bir yazı olur. Tom Cruise'u sevmedim, sevemiyorum ve sevmeyeceğim. Hatta sinemaya yakıştırmadığım bir isim. Bu film ise onun uğruna atılmış tonlarca para. Allah'tan yapım şirketi Universal Pictures da batmadılar bu filmden sonra.

Bu zamana kadar hep kaliteli filmleri eleştirdik ve kritiğini yazdık kendimizi aşıp ilk defa kötü bir filmi eleştiriyoruz. Çağın en kötü mumya filmi olabilir. Biz eskiden daha güzelini Brendan Fraser ile seyrettiğimiz için bu film çağın en kötü mumya filmi. En kötü erkek oyuncu kim olur deseler başa Tom Cruise'yi yazarım arkasına da Nicolas Cage'i ((bir kaç filmi dışında hep kötüler)). Bir Ahududu Ödüllerinde en kötü Erkek Oyuncu Performansı verilir.


Baştan söylemek istedim izlerken sıkılıp kapatacağınız bir film The Mummy. Ben sıkılıp kapattıp sonra devam ettim seyrettim. Ama o bile ağır geldi. Basit bir film ekleme yok çıkarma yok paramız var çekiyoruz kardeşim filmi.

Nasıl basit olmasın ki çağın en fazla para kazanan aktörlerinden bir olan Tom Cruise'nin adını ne zaman duysam aklımda 1.60 boy ve o boya rağmen abartılmış şişirilmiş bir oyuncu. Acaba Scientology Tarikatı olamasa adı sanı kalır mıydı? Düşünceliyim bu konuda.


Elinizde Brendan Fraser yoksa sevimli kahraman olamaz. Eliniz de Rachel Weisz yoksa filmin zaten devamı gelmez. Filmle ilgili düşüncem basit bir düz mantık aslında senaryoya oyuncular uygun değil, oyunculara yönetmen uygun değil, yönetmene harcanan para uygun değil diyebiliriz.

Olağanüstü şekilde sıradan ve basit bir senaryo hakim. Amerikan sineması artık yeni atılım yapmalı zombiler nasıl sıradanlaşıp artık kusma pozisyonuna getirdiyse artık eski olayları araştıran tarzlarda da gına getirdi.


Zayıf halkalara ne eklersen ekle kopar filmde ki tek olumlu taraf Sofia Boutella'da malesef burada kopan parçalardan. Adını daha çok duyurdu bu film ile ama Kingsman'den sonra biraz geri götürdü kendini. Ama en kötü reklam bile değerlidir.

Yönetmen Alex Kurtzman sadece yapımcı olmasını dilerim olmuyor yönetmenlikte. Bence en az yirmi kez ilk filmi seyretmiştir. Ama taa 1999'da Stephen Sommers tarafından çekilen Mumya filmi kadar etkili bir film çekememiş.


Russell Crowe bu filmde nasıl oynar diye düşündüm aklıma ilk söz geldi. Para sen nelere kadirsin?


puanım : 4

sinemayla kalın...

6 Mayıs 2017 Cumartesi

American Gods


American Gods

Yapımcı : Starz

2017 - ...

(Fantezi - Drama - Gizem)

İzlenmesi gereken dizilerde karşımızda American Gods var. Drama, gizem ve fantezi tarzında gösterime giren American Gods , Neil Gaiman'ın aynı adlı romanından uyarlama senaryosu ile yayın hayatına başladı. Gaiman yanında destek veren kişilere bakacak olursak Bryan Fuller (Hanibal Tv serisinde yazar) - Michael Green (Logan'ın yazarlarından biri) - Craig Cagielski (Camelot'un yapımcılarından biri) olduğu görülürse kaliteli bir yapım vaat ettiği bir gerçek.


Hikayeye girmeden önce kısa film tadındaki Vikingler ve onların tanrısı Odin'e sundukları değerler yüzünden gerçek konuya girmek biraz zor oluyor. O tarz işlenmeye devam edilse çok daha aykırı ve görüntü kalitesi olarak o kadar yükseğe koyarlardı ve belki de Spartaküs'ün özellikle ilk sezonda ki görüntü kalitesini tarihe gömerlerdi.



Hikaye hakkında bir bilgi verecek olursak tanrılardan önce odak noktası baş karakter Shadow Moon'a kaymaktadır. Üç yıl hapse mahkum edilen ve sadece günler kalırken çıkmasına bir olay sonrası erken tahliye edilen Shadow Moon kendisini geçmişini sorgulayarak hikayeye giriş yapıyoruz.


Bay Wednesday (kendisini o gün tanıttığı için bu adı kullanıyor - - -  ayrıca en önemli bilgi ise Tanrı Odin'in kullandığı isimlerden biri) İle Shadow beklenmedik şekilde karşılaşıyorlar ve yolları kesişip Shadow'a kalıcı ve maddi yönden tatmin edecek bir iş sunmaktadır. Geçmiş tanrıları günümüze uyarlama amaçları olan bir iş.


İlk sezonu toplam sekiz bölüm olarak çekileceği açıklanan American Gods'ın şimdiden sekizinci bölümünü merak ettim (Come to Jesus - adıyla yayınlanacağı ve sezon finali yapacağı için).
Bazı sahneler ne kadar abartılsa da izlenmek için en önemli kısım dün bugün yarın gibi çok klişe bir konu benimsenmemiş onun yerine çok geçmiş olan tanrıların zamanı ile şu an olan bakış açıların tek noktada toplanması diyebiliriz.

Genel olarak incelemeye geçersek:

2011 yılında HBO tarafından kitabın dizi haline getirileceği konuşulmuş ama Game of Thrones'e daha çok yönelmek isteyince rafa kalkmış bir yapım olarak kayıtlara geçmiştir. Açıkçası o dönemde Game of Thrones'in karşısına kim çıkarsa çıksın alaşağı edeceği bariz belli. Kanal da doğru yapım üzerinde durduğu da aşikar.

HBO daha fazla bir şekilde 2014 yılında kitabın üzerinde durmasına rağmen ve senaryoyu üç farklı isimlere yazdırmasına rağmen yine istediğini alamadı ve Starz ile yolculuğa da  o tarihten sonra başladı yapım için yaklaşık iki sene beklendi (ki ilk fragman da 2016 Temmuzunda yayınlandı) ve karşımıza bir Starz yapımı olarak geldi American Gods.

Kitabında birçok tanrının günümüze ayak uyduramadığını gördüğümüz ama tv serisinde bunları bu kadar göreceğimizi tahmin etmiyorum. Her ne kadar tüm tahminler eski tanrıların günümüzde neden alakalı olamadığını göstereceğini iddia eden yazılar okusam da.


American Gods ismine ile alakalı olduğuna bakacak olduğumuz da var olduğuna 1400'lü yıllara kadar kimsenin haberi olmadığı Amerika'da tanrıların bile sonradan geldiğini görmekteyiz.:) ki dünya milyar yaşını aşmış ama kendilerine ait bir tanrıları bile yok ondan şu zamanda geldiklerini hayal etmekten öteye geçememiştir. Kavramsal olarak eleştirimin temeline hikayeyi oturtmuş olduğumuz dizide kuşkusuz önemli olan şey ise oyunculuk.



Oyuncu bazında Bay Çarşamba rolünde ki Ian McShane'nin kusursuz performansı sadece seyredilmek ile de kalmaz efsane önünde şapka çıkartılır. Şu dizide ki oyunculuğunu bir kaç seviye yukarıda olan filmlerde gösterse Akademi Ödülünü o kadar rahat alabilir. Saygı ile önünde eğiliyoruz. Shadow Moon'u oynayan Ricky White ismini duymadığım ama bu role de olmuş diyebileceğim bir isim olarak karşımıza geliyor. Gerçi Ian McShane'nin karşısında değil Ricky White değil ki oynarsa oynasın ezilirdi.



Sonuç olarak en azından ilk sezonun seyredilmesi gerekir.

29 Nisan 2017 Cumartesi

The Darwin Awards - Darwin Ödülleri




Orijinal Adı : The Darwin Awards

Türkçe İsmi : Darwin Ödülleri

Yapım Yılı : 2006

Tür : Komedi - Macera - Romantizm

Süre : 1 Saat 34 Dakika

Yönetmen : Finn Taylor

Oyuncular : Winona Ryder - Joseph Fiennes - David Arquette - Metallica - Kevin Dunn - Juliette Lewis - Tim Blake Nelson - Chris Penn - Wilmer Valderrama

imdb puanı : 6.0



Öncelikle Darwin Ödülleri'nin nerden geldiğini belirtelim. Her sene verilen bir ödül ama bu ödülün veriliş şekli bir alanda elde edilen başarı değil tam olarak söylersek tam bir salaklık. Bu ödülün veriliş amacı ise tuhaf yollarla kendilerini öldürdükten sonra var olan gen havuzunun daha kaliteli olmasını sağladığı için bu ödül verilmektedir. Örnek olarak verebilecek olursak:  "Mısır'da bir aile. Azgın nehre kaçan tavuğu kurtarmak için atlayan kişi. Onu kurtarmak isteyen aileden başka bir kişi ve daha başka kişiler. Nehirde sürüklenirken onları kurtarmak için atlayan aynı aileden dört kişi daha. Sonuç da ise tavuğun kurtulması. Ama altı kişilik bir ailenin yok olması."



Bu şekilde daha iyi anlattık sanırım.


Filme geçecek olursak;


Bir sigorta şirketinde çalışmak isteyen Michael Burrows (Joseph Fiennes) belli bir süre zarfında sigorta şirketine gelen maddi olayları inceleyerek zarara uğramasını engellemeye çalışması. Bu araştırmalarını yaparken de Siri (Winona Ryder) adlı şirket görevlisi ile yapması.
Birkaç öykünün birbiri etrafında döndüğü olaylar silsilesinin anlatılması filme ayrı bir tat katmış. Yani kısaca Darwin Ödüllerini nasıl alınacağı konusunda on - on beş dakikalık vakalardan oluşan konuların geçtiği öyküler. Kara komedi düşüncesi ile geliştirilen ama mizahi bakış açısı ile normal bir komedi filmi sınıfında buluyor kendini.



Filmin yönetmeni ve yazarı olan Finn Taylor ismini fazla duymadığımız bir 2006 yılı bu yapımından önce Balıklar ve Rüyalar adlı 1997 yapımı bir filmi bulunmaktadır.


Oyuncu kadrosunda ise bir çok ünlü ismi içinde barındıran filmin asıl iki karakteri Winona Ryder ve Joseph Fiennes tabii ki ikisinin birbirleri ile uyumu ve çatışmalarının yalınlığı izleyiciye güzel aktarılmış.(keşke biraz daha kısa tutulsaydı bu ikilive daha çok ödüllerin orijinalliği ön plana daha fazla çıksaydı.) Komedi, romantizm, macera bu ikili ile beraber farklı noktalara çıkmaktadır.



Ara ara verilen gereksiz bilgilerinde özenle seçilip işlenmesi de farklı bir hava örneğin insanların %2'sinin banyoda sabuna basıp sakatlanması gibi :)


Filmin asıl eleştirilmesi gereken konusu ise daha ağırlıklı olarak Darwin Ödüllerine odaklanması gerekmekteydi. Biraz kadın erkek ilişkisi ve cinayet sahnesinin üzerinde fazlaca durulması eleştirilecek noktası.



Metallica'nın bile kadrosunda olduğu filmi seyrederken aklıma gelen Chris Penn'in son performanslarından biri olması bu filmden sonra ebediyete intikal etmiş olan Chris Penn içinde seyredilecek filmler arasında yerini almalı.



Bu filme yapılan en büyük haksızlık ise "R" bandrollü(yaş sınırlaması) olarak yayımlanmış olması. Bu yüzden istenen seviyeye gelememiştir. Ve sinemacıların hayal kırıklığına sebep olmuştur.



puanım : 7.6

26 Nisan 2017 Çarşamba

Arrrugas - Wrinkles - Kırışıklar



Orijinal Adı : Arrugas - Wrinkles

Türkçe İsmi : Kırışıklar

Yapım Yılı : 2011

Tür : Animasyon - Dram 

Süre : 1 Saat 29 Dakika

Yönetmen : Ignacio Ferreras

Seslendirenler : Tacho Gonzalez - Alvaro Guevara - Mabel Rivera - Raul Dans

Yapım Yeri : İspanya

imdb puanı : 7.6



İlk defa bir animasyon filmi inceleyeceğim. Kırışıklar insanoğlunun yaşamından her daim keyif almasını gerektiren bir yapım olarak karşımıza çıkıyor. 2012 Goya Ödüllerinde En İyi Animasyon ve En İyi Uyarlama Senaryo ödüllerine sahip olan ((Üstelik 1940 yılı Franco iktidarına karşı direnen kişileri anlatan Uyuyan Ses - La Voz Dormida'yı ve Pedro Almadovar yönetmenliğini yaptığı İçinde Yaşadığım Deri - La Piel Que Habito'yu geride bırakarak)) İspanyol animasyon filmi.



Huzurevlerinin derinliklerine balıklama dalacağımız bir film. Başta belirtmek gerekirse bu filmi seyretmek gerçekten de sıkı bir yürek ister. Kimiz, neyiz, ne olacağız ve nereye gideceğiz? Geldiğimiz yer de gittiğimiz yer de belli aslında ama önemli olan o dar kalıp içinde neler yaptığımız. Yaşamımızda her şey olacak en nihayetinde umutsuzluğumuzda olacak umudun en üst noktaları bizlerde birer Emillo olacağız. Filmin afişi her şeyi anlatıyor sanırım.



Bu şekilde özetine ufak giriş yapacak olursak Miguel, Emillo ve diğerleri huzurevlerine bırakılmış yaşlılardır. Burada kendi dünyaları var hayallerine ait bir dünya hem kocaman hem de hayallerine dar gelecek çitlerle çevrilmiş gerçek yaşam alanları. Her insanın hayalleri gerçekleştirmek istediği ama yaşlıların tek bir hayali vardır gerçekten mutlu olabilecekleri genç bir beden. Bu film kaybedilen zamanları yüzümüze vurmakta.



Emillo huzurevine yeni gelen yaşlı. İlk başlarda dost olmaktan kaçınır ama daha sonra Miguel ve arkadaşları ile arasında ki bağ güçlenir. Emillo bakıma muhtaç alzheimer hastasıdır. Ama hastalığının ilk aşamalarında Miguel ise Emillo'yu kurtarmak için her şeyi yapmaya çalışan dost. Çünkü ilerlemiş alzheimer hastaları huzurevinin en üst katına götürülmektedir. Burada olanlar sadece ölümü bekleyen ümitsizlerdir. Miguel bunu bildiği için ne olursa olsun Emillo'yu o kata çıkarmamaya çalışmaktadır.



Yaşama sevincinin önemi dışında arkadaşlığın dostluğun önemiyle daha da derinlere inmekte film. Abartısız tasvirler ile ne kadar düz anlatılırsa anlatılsın o kadar duygu yoğunluğu içimize işlemektedir. Bunları öyle veriyor ki filmimiz önce hüzünlendirip dramı ruhunuzda işliyor.

Yaşamımız elimizde her ne olursa olsun kendimize yapmaktayız. Önce parayı arar insanoğlu bulursa dilediğine sahip olacağını sanar. Sanmakla da kalmıyor dünyaya hakim olacağını düşünür.

Asıl önemli olan para değil zamanın kıymetidir.

Her neyse bu film hakkında düşüncelerimi Jim Carrey sözü ile kapatalım: "Tanrım, bir gün bütün insanlara istedikleri kadar para ver ki asıl ihtiyaçlarının o olmadığını anlayabilsinler."




puanım : 7.9

21 Nisan 2017 Cuma

Split - Paçalanmış



Orijinal Adı : Split

Türkçe İsmi : Parçalanmış

Yapım Yılı : 2016

Tür : Gerilim - Psikolojik

Süre : 1 Saat 57 Dakika

Yönetmen : Martin Night Shyamalan

Oyuncular : James McAvoy - Anya Taylor Joy - Betty Buckley

imdb puanı : 7.4


Başta söylemek istediğim ayrıntı beklediğimden çok daha iyi film olduğu konusudur.

Split...

Martin Night Shyamalan'ın en önemli filmi kuşkusuz Bruce Wills'in Altıncı His filmidir. Ki o filmin de hem yönetmenliğini yapmış hem de senaryosunu yazmıştır. Çıtayı daha üçüncü filminde çok yükseğe koyan Shyamalan açıkçası The Village - Köy filmi dışında o noktaya asla gelemedi ta ki Split - Parçalanmış'a kadar. Yine Bruce Wills'in başrolünde olduğu 2000 yılı yapımı olan Unbreakable - Ölümsüz adlı filmi Parçalanmıştan önce seyretmenizi şiddetle tavsiye ederim. Hemen hemen aynı afişleri da taşıdığını belirtmek gerekir.

(Konuları bağımsız olsa da devam filmi şeklindedir ama bana göre bu filim ondan daha iyi :)


Bir doktor değilim ama bu filme geçmeden önce kişilik bozulması hakkında ufak bir giriş yapacak olursak. Tıp terimi Dissosiyatif Kimlik Bozuklğu olan kendiiçinde yarattığı kişiler ile beraber yeni kimlik çıkaran türdür. Birden fazla insan ile yaşadığınızı düşünün hepsinin özellikleri farklı olacak elbet. Bir bedenin içinde birden fazla özellik. Kimi duygu açlığı çeken biri, kimi bir kadın, kimi güçlü bir adam, kimi çaresiz bir çocuk. Hepsi farklı şeylerden hoşlanan, farklı yaşamlara sahip hatta farklı hastalıkları olan bireyler.


James McAvoy'un Britanya vatandaşı olduğu için çok şişirilmiş bir oyuncu olduğuna inanıyorum. Eğer Britanya pasaportu olmasa McAvoy'da buralara çıkacak çok büyük bir yetenek olduğunu düşünmüyorum. Yiğidi öldür hakkını ver sözü de tam da bu noktada karşımıza çıkıyor yapabileceği oyunculuğun hat safasında. O kadar başarılı oyunculuğun olacağını hiç düşünmemiştim.

Martin Night psikolojik - gerilim tarzının eniyi örneklerini James McAvoy üzreinden göstermiş.

Herkesin içinde farklı bir kişilik vardır. Ama bizler yada daha doğru bir deyişle normal insanlar bu farklı kişiliklerini bastırır. Anormaller bunu başaramaz. Filmde tam olarak bu anormallerden biri olan kahramanımız Kevin'dır. Filmin afişinden de gördüğümüz gibi onun tam tamına 23 farklı kişiliği var 24. kişiliğini  çıkarmaya çalışmaktadır bu da en üst kişilik.


Diğer insanlar gibi değil daha güçlü, daha canlı, daha farklı ve daha tanrısal. Her şeyi kontrol etmek isteyen bir benlik. Tanrı ile düşmanlık belki de tanrının kendisi olmaya adayan bir kişilik.

Senaryo bakımından biraz sönük kalmış ne olabileceğini tahmin etmeniz zor değil özellikle de üçlü kaçırılan kız hakkında. Sanki Night Shyamalan acizliği bu karakterlerde göstermek istercesine daldıkça dalmış bunların üzerine. İnsanlar aciz kişilikte olduğu elbette bir gerçek ama bunları kontrol eden kumanda da yine insanın elinde olduğunu unutmuş daha önceki filmlerinde de olduğu gibi(Köy - İşaretler vs.vs.)


Asıl hikayeye yavaş yavaş girmesi temponun yükselmesi McAvoy'un performansının bir o kadar artması ile filme girip çıkamıyorsunuz. Kişilikler arttıkça bu kimdi özelliği neydi diye sorgulamalar başlıyor. Film insanlıktan çıkma sahnelerine kadar gerçekten çok etkili ve çok iyi ama son karakterde gerçeklik duygusu körelmeye başlıyor. Kendi bedeninde tanrısal kişiliği yarattığı için abartı sahnelerin de arttığını belirtmek gerekir.

Özellikle James McAvoy'un dans ettiği sahne de kusursuz bir manyak görünümünde :)

Jenerik geçişlerinde bile ekranın 24'e bölünmesi çok ilgimi ayrıca çekti.

Bu kısımdan sonrası filmle alakalı değil ama Martin Night Shyamalan bu yazacağım kısımdan örnek alıp hikayesini oluşturmuştur. Yaşam öyküsü farklı olan Billy Milligan adlı bir hasta 24 karakteri olan tek beden de yaşayan biri. Tecavüz, hısızlık ve daha bir çok suçtan tutuklanan Billy'i bu noktalara iten şey ise acımasız hayat. Çocukken geçirdiği cinsel taciz ve istismar dolayısıyla ((bu tür hastaların en bilindik nedeni)) cinsiyetleri, yaşları ve hatta milletleri farklı olan kişileri iç dünyasında yaratmıştır. Tam 24 karakter türetmiştir sadece bir bedene hapis olan. Bunlardan bazıları şiddet bağımlısı biri, İngiliz biri, Yugoslav biri, lezbiyen bir kadın ve daha bir çok karaktere sahip kişilikler. Üstelik kişiliklerinde Split - Parçalanmış filminden de göreceğimiz gibi sağ elin verdiğini sol el bilmiyordu. Yani kısaca örnek verecek olursak İngilizin yaptıklarını başka kişiliği bilmiyordu. Bu hikayeden konunun alındığı bir gerçek ve Billy Milligan 2014 yılında hayata gözlerini yumuyor.


Oyunculuk bazında 10 üzerinden 9 olan bu filmde genel olarak

puanım : 8.5

Billy Milligan hakkındaki bilgiler vikipedi'den alınmıştır

13 Nisan 2017 Perşembe

EN İYİ 10 AKSİYON FİLMİ




EN İYİ ON AKSİYON FİLMİ
Bu sıralama tamamen bize özgüdür siz de kendi sıralamanızı belirtiniz.

10 - HERO - KAHRAMAN



Jetli'nin masalsı bir filmi. Hikaye tarzında anlatıp yavaş yavaş filmin içine girdiğimiz hatta daha da derine daldığımız yapım. İmparatorluk haline gelmek isteyen Kuzey Krallık Komutanı ve bunlara izin vermemeye çalışan diğer altı krallık ve en nadide adamları. Yedilerin savaşı bir nevi hepsinin düşüncesi aynı imparatorluğu engellemek. En gözde komutanların hedefi.

Saraya giren isimsiz adında ki biri ve diğer krallıkların komutanlarını nasıl yok ettiğini  anlatarak kralın güvenini kazanması. Film gerçekten de kaliteli yapım ve Uzakdoğu sinemasına hayranlık duymaya başladığım anlar.

Abartılı Uzakdoğu teknikleri var ama hikaye yönünden ağrı bastığı için listenin onuncu sırasında.


imdb puanı : 7.9



9 - İPMAN (YİPMAN)


Efsane dövüş ustası Yip-Man.
Bilinen adı ile İp-Man adlı Kung-Fu ustasının hayatını anlatan filmim yönetmenlik koltuğunda Wilson Yip oturmaktadır. O kadar büyük ustadır ki kendileri aralarında Bruce Lee'nin de olduğu kişilere akıl hocalığı da yapmıştır.

Dünyanın en utanç verici anlarından olan İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan olaylara pencere açmaktayız. O pencerenin ardından Çin - Japon savaşlarının kızıştığı dönemi görmekteyiz.
Abartılı Uzakdoğu aksiyonları yok ama bir ustanın onuru için neler yaptıklarını görüyoruz. Donnie Yen'in üzerine yapıştı bu rol iyi oyunculuğu yüzünden ve başka nerde görürsek görelim bu İpman de oynayan adam değil mi diyeceğiz.

Dövüş sanatlarına ilginiz olmasa bile izlemeniz gereken bir film hem tarih yüzünden hem de bir avuç pirincin önemi yüzünden seyretmeniz gerekmekte. Basit bir bakışın bile neler ifade edebileceğiniz muhteşem bir yapım.

imbd puanı : 8.1



8 - INSIDE MAN - İÇERİDEKİ ADAM


Kusursuz bir New York Knicks taraftarı olan Spike Lee'nin kuşkusuz Malcolm X'den bu yana en iyi filmi.

Filmin New York'ta geçtiğini zaten taraftarlığı ile belli ettik. Zekice kurgulanmış basit bir senaryoya harman verilmiş oyuncularında ucundan tutarak kaliteli bir yapım haline getirmişlerdir. (Başta belirttiğim bölüm İndiana Pacers'lı Reggie Miller ile atışmaları belgesellere konu olmuştur.)(https://www.youtube.com/watch?v=LDSF8otJH8Y)

Bankayı soymak isteyen ekibin amacı sadece banka soymak mıdır yoksa farklı amaçları mı vardır? Kafalarda sürekli bir takım soruların olduğu ve silahların olmadığı uçan kaçan adamların bulunmadığı ama giderek artan temposu ile en iyi aksiyon filmlerinden biri haline gelmiştir.

Giriş müziğinde çalan müzikle kalpleri tekrar tekrar fethetmiştir.

Oyunculuk bazında Clive Owen'ın çok kaliteli oyunculuklarına Denzel Washington ve Jodie Foster'ın eh işte oyunculukları eklersek buradan biraz vurgun yemiştir. Denzel yerine daha kaçık oyuncu olan Will Smith olsaydı sanki film bir iki tık üzerine koyardı.

imbd puanı : 7.6




7 - LOGAN


Son zamanlarda seyredip etkilenmemenin mümkün olunamayacağı film. 

Hugh Jackman'ın efsane role vedası ancak bu kadar efsane olabilirdi. 
Fragman incelemelerinde de bahsettiğimiz Old Man Logan'dan sonra herhangi bir X-Men filminde Wolverine kim olursa olsun her kim gelirse gelsin gözlerimizin arayacağı oyuncu her daim Hugh Jakcman olacak.

Bir zeytin çekirdeği gibi tekrar doğdu bu rolle ve aranan starlardan bir oldu. Çok şey kattı Wolverine karakteri Hugh Jackman'a. Her oyuncunun faklı rollere girse bile belli olduğu ve karakterin yapıştığı roller vardır Matrix'de Keanu Reeves (Neo) Karayip Korsanları Jonnhy Deep (Kaptan Jack Sparrow) gibi.

Bence açık ara en iyi X-Men filmi. Yönetmenlik koltuğunda James Mangold bulunmakta. Tabii yönetmenlik geçmişinde çok iyi filmler olan Kimlik (Identity), 3-10 Yuma Treni (3:10 Yuma) olan biri kötü film yapamaz yapmaya da hakkı olamaz.

imdb puanı : 8.5



6 - SNATCH - KAPIŞMA

2000 yılı yapımı ve bir çok ünlü ismi kadrosunda barındıran Kapışma bu alandaki en eğlenceli film.


Bir kaç kişinin olaylar silsilesinde bir araya gelip çıkarlarına göre hareket etmesiyle gelişen konusu hakim. Aşırı küfürlü sahnelerin arkasından kesinlikle yüzünüzün tebessüm edeceği garanti.

Karanlık arka sokaklardan çıkan senaryo da Türk lakaplı Jason Statham'ı , Demir Diş Tony'i canlandıran Vinnie Jones'u ve Mickey O'Neil'i canlandıran anne sevdalısı Brad Pitt'i seyretmek ve onların oyunculukları hem komik hem de sıradışı.

Film aslında Guy Ritchie'nin fazla tutulmayan filmi Ateşten Kalbe Aklıdan Dumana adlı film ile bağlantılı ve bir sürü göndermeleri mevcut. Hatta Brad Pitt o filmin hayranı olunca bu filmde kendisi için rol istemiştir.






imbd puanı : 8.3


5 - MOU GAAN DOU - KİRLİ İŞLER

Uzak-doğu sinemasının incilerinden biri. O kadar kaliteli bir yapım ki kendisinden sonra gelen bir çok filmi etkilemiştir. Özellikle de Martin Scorsesse tarafından yönetilen Departed - Köstebek filmini.  

Polisin içindeki mafya mafyanın içindeki polis.

Bilincin bize oynadığı oyun. İyi gerçekten iyi mi yoksa kötülük ile arasında bir bağlantı var mı?

Kısaca Celal Baba - Sarp - Mert üçgenindeki İçerde dizisini sevdiyseniz bu film tam size göre.

imbd puanı : 8.1



4 - DEADPOOL

En küfürbaz, en farklı, en ahlaksız, en haşarı süper kahraman. Belki de en asabisi. Çocuklar için uygun olmasa bile herkes tarafından sevildi.


Bir saniyesinde bile yerinizde aksiyonun durmadığı film.

Deadpool zeki çevik "küfürbaz". Açıkcası Marvel karakterleri arasında en sevdiğim karakter.

Ryan Reynolds hem oyuncu hem de yapımcı olarak ününe ün kattı.

İlk olarak 2000lerin başında çekilmek istense de çekimi 2016'yı bulan filmde açıkçası iyi ki de beklenmiş dediğimiz film.


imdb puanı : 8.0



3 - SIN CITY - GÜNAH ŞEHRİ

Günah şehri  3 farklı hikayenin harmanlandığı film tamamen siyah beyaz olmasının dışında en renkli kısmı hareketli senaryosu ve ortaya çıkan kan kırmızı renkleri.
Robert Rodriguez ve Frank Miller'ın yönetmenliğini yaptığı film aksiyon konusunda çok üst sıralarda.  Çizgi romandan uyarlanma olan film yozlaşmış yaşamları ele almakta. 


Film en önemli olan kısımlardan biri de şiddet dolu olması. Hem kan hem de güzellik görülmesi istenirse kesinlikle seyredilmeli.

Oyuncu kadrosuna şöyle bir bakacak olursak Jesica Alba - Benicio Del Toro - josh Hartnett - Clive Owen - Bruce Willis - Elijah Wood - Michael Clarke Duncan gibi usta oyuncuları görmekteyiz.

Bana göre de Robert Rodriguez'in en iyi filmi. Belki o da Frank Miller imzası taşıdığı içindir.

Tarantino'nun da bu filmde ufak bir bölümü yönetmiş olması da hatırı sayılı olaylardan.


imdb puanı : 8.0


2 - JOHN WICK

Kara film unsurlarından faydalanıp anti kahraman yaratan en önemli yapıt. John Wick Keanu Reeves'in oyunculuğu ile adını üst basamaklara çıkarttı.


Tema olarak siyahın hakim olduğu filmde karanlık yüzün aydınlatabileceği unsuru ortaya çıkmaktadır.

Çok fazla aksiyon ve bunlara bağlı olarak gerilim tırmanmasına şahit olduğumuz filmde Uzakdoğu sentezlerini oldukça fazla görmekteyiz. Yakın çekimlerin ve karakter betimlemelerinin ön planda tutulduğu daha çok oyuncunun ruhuna dokundurmayı başaran unsurları seyretmekteyiz.

John Wick listemizin 2. Sırasında hak ettiği yerde.

imbd puanı : 7.2



1 -INCEPTION - BAŞLANGIÇ

Açıkçası bir numaraya koymak istediğim ve bunu yaptığım film. Artık kült olan yapım. Dünyanın gelmiş geçmiş en iyi on yönetmeninden biri olan Nolon'un 6 yıl boyunca hazırlandığı yapım. Baş rol olarak da oyuncusu olan Christian Bale'yi tercih etmeyip Leonardo DiCaprio'yu tercih ederek ile o kadar farklı yere çıktı ki iyi ki bu filmde Bale oynamadı.

Rüya içinde rüya içinde rüya. Ve bunları kontrol ettiğimizi düşünsenize. Fikirleri çekip almakta usta olan bir gurup bu kez bir fikir yerleştirmek istemesi.

Konu itibari ile yanına yaklaşabilecek bir yapım yok böyle ayrıntılı senaryo sahip ve böyle kaliteli olan.

Oyunculuk konusunda söz söylemeye gerek yok DiCaprio, Gordon-Levitt, Ellen Page, Ken Watanabe, Tom Hardy, Cillian Murphy tek kelime ile muhteşem. Hans Zimmer'in yaptığı  müzikleri konusunda da enfes olan ve yine yönetmenin alıp filmi işlemesi alıp çıtayı Everest'e taşıması... 

Bu filmin hakkı olan Akademi Ödülleri'nde en iyi film ödülüne sahip olmasıydı ama anlamsız şekilde Zoraki Kral'a giden ödül silsilesi. Üstelik yönetmen ve oyunculuk dallarında aday bile olmadı. 

Bir numarada Inception - Başlangıç

imbd puanı : 8.8


Filmlerin sıralamasında ki düşüncelerimiz tamamen bizlere aittir. Sizlerinde sıralamasını bekliyoruz.